21 Eylül 2010 Salı

Yeni Kayıt Vol:bilmem kaç?


Geçtiğimiz hafta sonu bomboştum.

Tüm bir cumartesi pazar gününü kısa aralıklar vererek bilgisayar karşısında geçirdiğimi söyleyebilirim. Haberler, videolar... ve ağırlıklı olarak twitter.

Hani okunduktan sonra yerlere atılmış gazeteler vardır. Haber, spor, magazin ve daha bir sürü sayfa. Twitter, yazmadan okuduğumda bana yerdeki gazeteyi toplarken gözüme ilişen haberleri karman çorman okuyormuşum hissi veriyor. Bir çırpıda bir çok şeyden haberdar oluvermek gibi yani.

Haftasonunun en çok ses getiren olayı, Haluk Bilginer'in "yavşak" sözcüğüne hedef olarak sanatçıları seçmesiydi bu kez. Olay twitter'da çok fazla ses getirmedi. Ahmet Hakan bu kez istediği gibi tutuşturamadı fitili... Sanatçılardan tek bir ses çıkmadı örneğin. Ne kınadılar, ne parladılar. Akşam saatlerinde, alıntılanan bölümlerden önce yazının tamamını okumamızı öneren Şebnem Bozoklu dışında. Ne yazık ben dergiyi alamadım ama, bu sabah mail kutuma Haluk Bilginer imzalı açıklayıcı bir mektup geldi.

Bilginer mektubu, Müjdat Gezen'in kendisine çıkışından sonra yazmış.

Burada konunun beni ilgilendiren yanı, kimin haklı ya da kimin haksız olduğu durumu değil.

Millet olarak çabuk benimseme huyumuz var.

Ve hayatımıza adapte etmekte zorlanmıyoruz. Örneğin teknoloji ürünleri. Ben Türk'lerin pratik zekalarıyla bu aleti icat edenden çok daha iyi kullandığına tanıklık edebilirim. Dünyanın hiç bir yerinde bir ev kadını ıspanağı bulaşık makinasında yıkamayı denememiştir örneğin. Ya da saç kurutma makinasını buzdolabının buzlarını eritmek için kaç kadın kullanmıştır? Benim annem o zamanlar "%100 çalışıyor" sözünü bilmezdi ama "ay vallaha çok kolay oluyor, siz de deneyin diye en az 15 kadına bu aklı vermiştir. Kahve, gazoz makinalarını icat edenlerde bunların para ya da jetondan başka şeylerle çalışacağını düşünememişlerdir ama bizim milli sporcularımız, sırf bu makinaları bozdukları gerekçesiyle yurtdışında bir otele alınmamışlardır. Sayın desem bu yazıyı okuyan 5 kişiden 25 ayrı öykü duyacağıma eminim. Bir dönem abimin cep telefonundan bedava kullanma tekniğini geliştirmek üzereyken, babamın olaya el koymasıyla bu muhteşem keşfi yapamamış olması içimde yaradır. Ama ablamın annemin yüzüne jöle sürerek cildini gerginleştirmesi olayı botoksun icadından öncedir!

Bu kez adapte olduğumuz,benimsediğimiz ve hatta yavşakça kullanmaya başladığımız "yavşak" sözcüğü!

Politikacılardan, sporculara, sokaktaki vatandaşa kadar bu sözcükten nasibini alan oldu.

Sanki biz yıllardır bir sözcük arıyorduk, bulamıyorduk ve Fazıl Say bu sözü kullandığında, "ohh bee, işte budur abi" dedik, ve sarıldık bu yavşak sözcüğüne.

Beni uzun zamandır izleyenler bilirler, Fazıl Say'a tam destek verenlerdendim, ve kendisiyle tatlı sohbetimiz oldu. Say, Twitter üzerinden kendisini anlatamadı ama Özdemir'le programını izleyen çok kişi o gece "eee abi bu adamda haklıymış yani..." dedi, buna da tanığım.

Say bu sözcüğü kullanmasa konuya bu kadar dikkat çekemeyeceğinin bilinciyle özellikle kullandı. Eh biraz konuşma tarzı laubali olunca, insanların enikonu antipatisini kazandı ama... hemen bizim bir özelliğimizi anımsayalım mı? Biz küfürbaz bir milletiz! Medenice başladığımız tartışmalar sonunda çıkan cinayetlerin nedeni "anama, bacıma, mahremime sövdü hakim bey!" değil mi?

Say bu sözcükle bir anlamda küfrederek düğmeye bastı!

Ama ben giderek dilimize yerleşen bu sözcüğü artık sevmiyorum!

Çünkü abartılarak kullanılmasını sevmiyorum!

Espriye dönüşmesinden korkuyorum, gerçek anlamını yitirmesinden korkuyorum.

Kısaca, ota .oka "yavşak" diyen insanlar türemesinden korkuyorum.

Bir sanatçının diğer bir sanatçı topluluğuna, nedeni ne olursa olsun bu sözcüğü kullanmasını sevmedim. Çünkü bizim bir de sansasyon yaratmayı seven bir medyamız var. Onlara sözüm olmaz, işleri bu. Ama yılların sanatçıları medyanın nasıl çalıştığını bildikleri halde bu tuzaklara düşüp, sonra kendilerini aklama gayretine giriyorlar ya... Vakit kaybı!

Yakındır Sezen Aksu konserlerinde, Aksu'ya "yavşak" diye bağrılması. Oysa içinden Sezen şarkısı geçmeyen kaç kul var bizim ülkemizde? Ben Sezen'in "evet"çiliğini alkışlamadım ama açık söyleyeyim, adının verildiği sokaklardan tabelaların sökülmesini kınadım!


Ben icatların cinliklerle geliştirilip yanlış kullanımına, insanları rencide edecek sözcüklerin dilimize abuk subuk yerleşmesine karşıyım!


Küçük bir dip notcuk: Arabesk dinlenmesine değil, arabeskin yaşam felsefesi haline getirilmesine karşıyım.



2 yorum:

  1. Küçük nüanslar dışında ortak aklı paylaşıyoruz genelde, biliyorsun.

    Ama bu "yavşak" konusu kabul edilebilir değil. Say ya da Bilginer söylediğinde anlam değişmiyor, yumuşamıyor.

    Kişi kendini ifade edebilmek için argoya, bel altına inme ihtiyacı hissediyorsa savunduğu düşünceye tam hakim değil demektir. Hele ki bunu "sanatçı" sıfatı taşıyan biri yapıyorsa, kesinlikle mazereti yoktur.

    Fazıl Say da, Haluk Bilginer de savlarında sonuna kadar haklıdır. Ancak tek bir kelime, amacın önüne geçip haklılıklarını da gölgelemektedir.

    İşin asıl korkutucu yanı; yol bir kere "yavşak" kelimesiyle açıldı ve bundan sonra ifade zorluğu çeken (veya senin deyiminle konuya vurgu yapmak isteyen) herkes argoya sarılacak. Çok kısa zaman sonra o kadar ağdalı sözler işiteceğiz ki, "yavşak" kelimesi zemzem suyuyla yıkanmış kalacak.

    Hatırla, ilk anayasa maddesi değişirken de Özal "bir kereden bir şey çıkmaz" demişti :)

    YanıtlaSil
  2. Anlatmak istediğim bu müsekkin. Fazıl Say bunu neden kulandığını açıkladı. Ama sonrası artık gereksiz kullanım.
    Yeniden bir Say polemiği yaratmak istemem ama onun kullanış nedenini anladığımı düşünüyorum ve yazıda belirttim zaten.;)

    YanıtlaSil