4 Eylül 2010 Cumartesi

Hayallerim, aşkım ve Türkan Şoray


Bugüne kadar yazdıklarımı okuyanların, benim romantik, nostaljik, hatta biraz ortaçağa uygun kafa yapısında olduğumu az çok anladıklarını düşünüyorum.

Eski şarkılar, eski filmler, yenileri takip etme çabama rağmen, her zaman öncelikli oldular yaşamımda.


Hayallerim, Aşkım ve Sen...

Türkan Şoray'ın başrolünü oynadığı, Atıf Yılmaz filminin tarihi 1987.

Türk sineması'nın alıştığımız klasik filmlerine göre konusu epey değişik bir film. Hayran olduğu bir şarkıcıyla ilgili hayaller kuran yetimhanede yetişen bir gencin öyküsü.

Filmi izlediğimde ilk düşündüğüm Şoray'ın bu filmde oynamasının cesur bir adım olduğuydu. Gerçi bu alanda kendimi geliştirme çabalarım henüz yeni. Ama sıradan bir izleyici gözüyle baktığımda filmin sinemacıların deyişiyle "gişe filmi" olmadığını söyleyebilirim.
Kısaca etkileyici bir film.


Ve ben bugün hayallerimde,

geceleri deniz kıyısında dünyanın en güzel aşk melodisinde çıplak ayakla dansediyorsam...

aslında yalnız izlediğim bir filmde, yanıbaşımdaki koltukta sevgi dolu bir nefes duyuyorsam...

bir lokantanın gürültüsünde, bütün sesler susuyor ve yalnızca "karşımdaki seni" dinliyorsam...

yağmur yağarken şemsiyemi ben taşımıyorsam, ama yinede ıslanmıyorsam, kar yağarken iliklerime kadar donmuyorsam...

gözlerim açık olduğu ve ben her rengi ayıredebildiğim halde, sadece tek bir renk görüyorsam dünyayı ve o renk en sevdiğim maviyse...

şiir okuyan her ses hiç duymadığım sesinse, şarkıların hepsini sen söylüyorsan...

kocaman şehrin kalabalığında birden insanlar hareketsizleşiyor ve sadece sen yürüyorsan bana doğru...

ve aslında yalnızsam

ama hiç yalnız değilsem...


masum suçlu bu filmdir!


Yine farkındayım, pek çoğunuzun kafasından geçenin.;) ya da son günlerin değişmez klişeleriyle, "ne kafası bu?" "sen ne içtin?" sorularını tekrarladığınızın.

Hayır, deli değilim. Hiç bir şey içmedim. Kafayı oynatmayacağımdan emin olabilirsiniz.

Mutluyum.



Mutlu aşk yoktur, aşk bittiği için mutsuzluktur... diyenler siz değil miydiniz?

Aşkın ömrü 3 gündür fetvalarına yanıtımdır!

Hayaller hiç bitmez ki.

Hayalleri hırslı tutkular haline getirmedikçe, Yahya Kemal'e katılmamak elde mi?


"İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar..."



Bir dip notçuk: Psikiyatrist, psikolog adresleri vermenize hiç gerek yok, bunu hatırlatayım sadece;) Düşündüğünüzü yazmak serbest.
Daha önemli bir dip not: Eğer sizinde hayal kurma... ama hayalle gerçeği karıştırıp, paranoya ve oradan şizofreniye doğru bir yolculuğunuz varsa, bende adres yok ama sizin için en iyi psikiyatrisi araştırırım. ;)










6 yorum:

  1. dua etsinlerde 1987 de film eleştirmeni felan değildin sen.. çok kişi ekmeksiz kalırdı kanımca.. güzel betimlemeler ve akıcı bir üslup tebrik ederim.. :))

    YanıtlaSil
  2. Dur abartma;)) Ama bak takıldı aklıma... acaba o yıllarda film eleştirmenleri kimlermiş, neler yazarlarmış? ;))
    Teşekkür ederim Orhan. ;)

    YanıtlaSil
  3. Yüreğimizde kıpırtı neye denk geldiyse, odur sebep bizce. Oysa biz o şarkıya, şiire, filme denk gelmese de aynı heyecanla yaşayacaktık içimizde filizlenen tomurcuğu. Ancak duyguların bir objeye ihtiyacı vardır, biliriz. Bu nedenle yakıştırırız yaşadığımızı herhangi bir sıradan olguya. Sonra ne zaman bir mavi görsek, maviye yakıştırdığımız duyguyu getirir soframıza bilinçaltı; denizdeki yakamoz bir bakışı fırlatır atar suratımızın orta yerine, bir çocuğun elinden kaçan balon süzülürken gökyüzüne, engel olamayız yanağımızdan süzülen göz hüznüne...

    Onun için... Bırakalım nedenleri/niçinleri; fırsat varken, yaşıyorken yaşayalım her şeyi dibine kadar...

    ;)

    YanıtlaSil
  4. Bize sunulan fırsatlar başkalarının üzüntüsüne neden olacaksa... bencillik olmaz mı müsekkin?

    YanıtlaSil
  5. Arkana bak... Yaşamın boyunca kaç kez "iyi ki yapmamışım" ve kaç kez "keşke yapsaydım" demişsin?

    Bunun cevabı, senin sorunun da cevabı :)

    YanıtlaSil