17 Eylül 2010 Cuma

Yarım kalmışlık varsa...


Dün gece bizim apartmanda kavga vardı.

Öyle böyle değil! Açık pencerelerden sokaklara taşan, komşu evlerin odalarına davetsizce giren bağırtılar, çığlıklar, vurularak kapanan, açılan, bir daha kapanan kapı sesleri...

Rahatsız olan apartman halkının vurduğu radyatörlerden gelen seslerde bağırtılara eklenince, muhteşem bir gürültü!

Bazı meraklılar vardır, yarı beline kadar camlardan sarkar, ev halkını susturur, kimler kavga ediyor, neden ediyor, sözcükleri duymak anlamak ister. Eğer gürültünün nedeni karı koca kavgası değilse cazip gelmez, o da sesini yükselterek bağırır: "Eee susun ama! Sizi mi dinleyeceğiz?" türü sözlerle, gürültüye katkı sağlar.

İşte tam da bunları diyordu karşı apartmanda, camdan bağıran kadın. Ben bizim balkon kapımızı kapatırken gözgöze geldim kadınla. Nasıl baktım bilemiyorum ama kadın sesini kesti, içeri girdi penceresini kapatmadan. Besbelli sonunu kaçırmak istemiyordu kavganın. Karı koca kavgası değildi ama, her an bir cinayetin işlenebileceği duygusunu uyandıran çığlıkların cazibesi merakını kabartmıştı sanırım.


Kavga bizim evdeydi...

3 kişilik bir ev bizim ev. Yaşamı kolaylaştıracak her lüksü barındıran, her birimizin odasında plazma, her birimizin kendisine ait elektronik eşya, ve ortak kullanıma açık, birlikte seçtiğimiz eşyalarla dekore ettiğimiz, gelenin gidenin eksik olmadığı şipşirin sevimli bir ev.

Kavganın kıvılcımı neydi bilmiyorum. İçerden son duyduğum sesler televizyonda gösterime giren şu malum dizinin tecavüz sahnesi üzerine yapılan yorumlardı. Diziyi izlemedim, benim televizyonum birazdan başlayacak maçın kanalına ayarlıydı.

Odamın kapısı ne zaman açıldı, giderek yükselen sesler benim odamda ne zaman duvarlara çarpıp beynimize acı acı vurmaya başladı şu an inanın anımsamıyorum.

"Yaa çıkın dışarda bağrışın, maçı izlemek istiyorum" diye itiraz ediyordum ama sesimi duyuramıyordum ki.;( İkisi de, kendisinden yana olmam için bir şeyler söylüyorlar, ama birbirlerinin sesini bastırmak için o kadar çok bağırıyorlardı ki, sesler sadece gürültüye dönüşüyordu. Bir iki kez birbirlerine vurmaya çalışmalarını son bir gayretle ayırmaya çalıştım. Başardım, ikisi de ağlamıyordu ama ben çoktan hıçkırmaya, güçsüz bir sesle "nolur yeter" demeye başlamıştım.

Biz üçümüz birbirimizi çok seven insanlardık, münakaşalar tabi ki arasıra her evde çıkabilirdi, bunun sevmek sevmemekle ilgisi yoktu ki. Ama dün gece değişik bir şey vardı o kavgada. Ve kavgaydı, münakaşa değildi!

Sesler nihayet kesildiğinde, üç ayrı odada ağlayan üç kişiydik. Evde ki tek ses maçı anlatan spikerin sesiydi.

Galiba üçümüzde o an o kadar yarımdık ki...

Ben, o an, hiç ama hiç münakaşa bile etmeyen annemle babamı özledim.

Diğeri, buzdolabının üzerinde ki not panosuna, erkek arkadaşının evine gittiğini yazıp sessizce kapıyı kapatıp çekip gitti.

Üçüncümüz kafasını yastığına gömmüş, elinde ki telefonundan birilerine mesaj yazmaya çalıyordu. En yakın hissettiğine...

Biz, bir şekilde yarım yaşanmış hayatlarımızı birbirimizle tamamlamaya çalışan çok sıkı dostlardık. Birbirimize, kızdığımız, kırıldığımız anlarda bile kenetlenen, eksikliklerimizi birbirimizin sevgisinde gidermeye çalışan üç kader arkadaşı... Bu sabah ev çok sessizdi ama inanıyorum ki bu sessizlik uzun sürmeyecek. Bu akşam kaldığımız yerden devam edeceğiz. Akşamüstü telefonuma "ne yiyelim akşam? Sen şunu şunu al, ben gelirken bunu bunu alırım" mesajları düşecek. Aslında birbirimizle değil, başkalarıyla kavga ettiğimiz bilinciyle...

Bir şeyleri bir kez daha anladım!

Yaşamında eksiklik, yarım kalmışlık olan kişiler, ufacık bir kıvılcımın alevi biraz büyüdüğünde, artık bağırıp çağırdığı kişinin kişiliğinde farkında olmadan isyanlarını sıraladığı herkesi görüyor. Bırakıp gidenlere bağırıyor, kendi hatalarına sövüyor, başaramadığı her şeye lanet ediyor, başarmasına olanak bırakmayanlara kızıyor... İçinde ne varsa zincirlerini kırıp, öfkesini serbest bırakıyor. Nedenler arıyor, bahaneler üretiyor.

Çok kısa bir zaman önce, üstüste iki kez yaşadım bu duyguyu... Ben de terbiyesizleştim! Hiç haketmediği halde birisini yolumun dışına itmek istedim kıra döke. Oysa benim dostumdu. Ben ona haketmediği sözleri sıralarken, aslında ona değil, kırıldığım yaşama yazıyordum... Belki kendime!

Hepimizin yok mu yarım kalan bir yaşamı? Hangimiz tamamını yaşama şansına sahibiz ki? Ama neden hep yanlış kişilerden bu yarımlığın intikamını alma mücadelemiz? Oysa ne kadar iyi biliyoruz ki, gerçekten dost olduğumuzda, sarılacağımız kişi yine o en çok bağırdığımız kişi değil mi?


Küçük bir notcuk: Şu anda içim biraz kırık... ama en azından yukarıda yazdığım her sözcüğü gülümseyerek yazdım. Sevgi dolu olmak ne güzeldir.

Bir başka not: Ernst teşekkürler, son dakika golünü sanki bana ayarladığın, çok mutlu ettiğin için...



4 yorum:

  1. my nette okey oynuyordum geçen.Sergen diye birisi ile tanıştım.Gaziymiş.Anne baba yok,sevgili yok,arkadaş yok.Bir şarkıcı severmiş geçliğinden beri-bende çok severim onu-sibel alaş.Ne yazmışsa bunu bloke etmiş."İşte o gün anladım dünyada yerim olmadığını"diyor.Bazı rahatsızlıkları varmış.Zamansız bir ölüm ihtimaline karşı bir temizlikçi tutmuş.Cesedini bulan birisi olsun diye.Boş yere üzülme ,ağlama lütfen.Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek onları kaybetmemek lazım.Yalnızlık işte böyle birşey,gerisi teferruat.

    YanıtlaSil
  2. Ne ilginç öykülerin var Yavuz. ;)
    Hayatın çok sürprizlerle dolu olduğunu, başımıza her an herşeyin gelebileceğinin bilincindeyim çoktandır. Ama işte bazı çok özel anlar var ya, hani o en yakınını aradığın... öyle bir andı işte.;)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. 3 kişi, marmara bölgesinin kıytırık ilçelerinden birinde, allahtın siktir ettiği bir evde yaşadık 1,5 sene. neler oldu o evde, neler döndü ve nasıl sıkı sıkı birbirimizin içindeydik biz. 3 hatun, kuyumuzu kazmaya çalışanlara inat direndik. herkes gıpte ederdi bize, kıskanırlardı. çünkü biz çok iyiydik! sonra İstanbul'a taşındık biz, iki kişiye düşmüştük ama üçüncümüz de hep evdeydi. sonra dayanamadı daha fazla yeniden taşındı yanımıza. aramızdan birinin orospu çocuğu bir sevgilisi vardı, taşaklarını yayar otururdu hatta biz onunla kavgalıydık deli gibi. adam suratıma sigara atmıştı. ama arkadaşımın hatrına eve gelmesine sesimi çıkarmıyordum. seviyordu bizim kız, mutluydu bize bok yemek düşerdi. bigün işte, bir gün. nasıl sıradan ve sakindi. her zaman ki gibiydi. bir gece önce evde kalabalıktık, birinin doğumgünüydü herhalde.bulaşıklar yığılmıştı.o gün de herkes ana evine gidecekti, bulaşıklar kalıcaktı yani. 2 senedir tek kişi bile bulaşık muhabbetine girmemişti,isterse aylarca kalsın kimseyi rahatsız etmezdi.biri bigün bişeye kızar yıkardı nasıl olsa.ama öyle olmadı, bizim manitası olan hatun bir anda delirdi "beni dışlıyorsunuz her işi ben yapıyorum ssevgilim var diye bana kötü davranıyorsunu faturaları ben ödüyorum hep senin tavşanının bokunu ben temizliyorum bıktım artık böhüüü" o tavşan, adı Asuman, almıştık beraber, günlerce başında beklemiştik beraber.. benim tavşanımdı ama o andan itibaren.. bütün apartman inledi sonra, mutfakta bütün bulaşıklar kırıldı artık bulaşık derdimiz yoktu.. o manitasıyla çıktı gitti ben diğer arkadaşımla evi temizledim. iki gün sonra ikinci bir kıyameet koptu.ben banyoda manitasının baksırını görünce tabi dellendim.en son hatırladığım herifin bana "yarrağıma çok meraklıysan ağzına veriim" demesi benim de "o kadar uzunsa dön götüne sok" demem. birbirimize girmemiz,evden kovulmalar..

    iki kişi kaldık sonra biz o evde, o gitti. iyi ki gitti..biz yeniden kurduk ikimiz o evi,herşeyiyle iki kişilik.aynı yatağı paylaştık,aynı uykuyu,aynı sevgiyi.. dünyanın en güzel evi oldu orası, mutluyduk.dostu eksik olmazdı evin,düşen gelirdi,kalkar giderdi.dünyanın en güzel eviydi!

    şimdi ben yurtdışındayım,benim yarım anasının evinde.. diğer karı kim bilir nerde, dostlar hani hep evimizde olanlar, nerde??

    biraz post gibi yorum oldu ama okuyunca aklıma geldi, paylaşmak istedim.

    YanıtlaSil
  4. Tamarra, öğrenciliklerinde aynı evi paylaşanlar da, bu sıkıntıları sıkça yaşıyorlar. Sonuçta ev arkadaşları sürekli değişiyor. Kafa dengini bulana kadar.;) Bir kişinin ters durumu herkesi etkiliyor. Sizin üçünkü kişi baştan sona yanlışmış galiba;(
    Dostlar hani derde diye isyan etmişsin;) Biz daha sonraları yaşantımızda bizimle olmayacaklarını anladığımız kişilere nazikçe sırtımızı çevirdik. Burası ana babasından sıkılan, sevgilisiyle kavga edenin içkisini kapıp geldiği bir ev değil neyse ki.;) Yıllardır kurduğumuz bir düzen var, askeri disiplin değil, sadece belli ana kuralları olan bir düzen.
    Ama hiç bir şey, bazen bu tip kavgaların çıkmasına engel olamıyor işte. Anlatmaya çalıştığım bu. Bu bizim evde olan kavga dövüş, aynı anda kimbilir kaç evde yaşanıyordu? Kaç kadın dayak yiyordu, kaç erkek istismara uğruyordu, kaçının çocuğu bu kavgalardan etkileniyordu...
    Bir kıvılcım, çok fazla büyüyorsa, ve artık kavganın ana nedeni unutulup dallanıp budaklanma varsa, artık o kavga kendimizle, yaşamla olan kavga bence.

    Çok teşekkür ederim. Sevgilerimle. Anne evinin tadını çıkar.;)

    YanıtlaSil