7 Eylül 2010 Salı

Siyah...

Çok değil... 15 dakika sonra, bu yazı bitince yani, ben uykuya dalarım. Uyanmak üzere...
Keyfi, kederi, mutsuzluğu, hüznü, gülmeleri... yani yaşama uyanırım. Ve, ne kadar acı biriktirmiş olsamda, "yaşıyorum" mutluluğuyla.
Reenkarnasyon muhabbetleri dolanır ya;) hiç ilgi alanım olmadı. Sonuçta kendimi bildiğim tek bir yaşamım var. Daha önce Katerina olsam... ya da bundan sonraki hayatımda bi ülkenin kralı? farkeder mi? Benim bildiğim sadece bu yaşam. Dejavu derseniz... bu kadarcık birşeyle avunmamı beklemeyin.
Babannemi az çok tanıdınız ya...
Bayram arifelerinde garip bir alışkanlığı vardı. Cimriydi aslında.
Ama biz bayram sabahları yastığımızın altında bir çift yeni ayakkabı ile uyanırdık.
Babannecim...
Bugün, bir dolu bayram sonra, kendime yeni bir ayakkabı ben aldım.


Ben pek takılmam bayramlarda yeni giysilere filan ama, bayramları severim aslında. Böyle hoş bir sevecenlik olur insanlarda. Bir ikram kaygısı, bir hoş tutma.;)
Küsler barışırmış derler ya, şimdilerde küsler bayramları fırsat bilip bir yerlere kaçsalarda... ben eminim, akılları kaçtıkları yerde! Ve bir yanları kendilerine küs...

Bu bayram bana hüzünle geldi.
Neşeyle çıkacağım yolculuk gözyaşlarının arkadaşlığında çıkacağım farklı bir rotaya döndü.

Ve ben bu bayram kendime siyah bir ayakkabı aldım.
Oysa ben kış bayramlarında bile siyah giymem...

Babanne bu gece ayakkabılarımı yastık altına kendim yerleştiriyorum.
Yarın sabah bunu bilmiyomuş gibi yapıp, "ahhh canımm" diye gülümseyeceğim sana... ve anneme ve babama ve...
"neden siyah?" diye mızıklamayacağım.

Ama sonra ben yine siyahtan başka her renk ayakkabılarımı giydiğimde... sen bana kızmayacaksın değil mi babanne?

Küçücük bir not: Bugün öyleydi... Ve yanımdaydınız. Sizi çok seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder