28 Eylül 2010 Salı

Kaç İstanbul?


Pek yabancı bir konu değil İstanbul konusu... İçinden İstanbul geçmeyen ne öykü, ne roman, ne şiir, ne şarkı kalmadı yazılmayan. Ne de çekilmeyen fotoğraf... Kimileri övdü, kimileri sövdü. Kimileri meydan okudu, kimileri kurallara uydu, razı geldi kaderine. Ama bildiğim bir gerçek var ki... bu şehre karşı galip gelenlerin sayıları mağlupların yarısı kadar bile değil. Çoğumuz şehrin kurallarından bir şekilde nasibizi almışızdır.

Yine de, İstanbul'da yaşamak, karşılıksız bile olsa bir aşkın güzelliğini yaşamaya benzer benim için.

Bilirim sokaklardaki tehlikeleri, kaç kez atlattım. ;) Bizzat konunun içinde olduğum tehlikelerde gözaltımı süremi başarıyla tamamladığım gecelerimde oldu! Karakolda hiç sabahladığınız oldu mu? Değişiktir... bazen sizi güldüren, bazen "hadi canım" dediğiniz onlarca vaka gelir. Gözaltına alınan herkes potansiyel dosttur karakolda. Biraz fazla samimileşirseniz uyarı alırsınız, aklınızda olsun. Sanırım, polis kardeşler için uzun zamandır, karakola düşen herkesde potansiyel darbeci! Üç beş kişi biraya gerip fısıldaşmayın, çok fazla gürültüde yapmayın derim yani...;) ya da daha kalıcı bir öneri, yanınızda adam kesseler bile, etliye sütlüye karışmadan, göbeğinizi kaşıyarak yolunuza devam edin, karakola düşmeyin! (Göbek kaşıma esprisini kullanmazsam ölürdüm!)

Yolunuza devam ederken... mutlaka deniz çıkar karşınıza. Hava aydınlıksa masmavi, bulutluysa gridir. Rengi ne olursa olsun, dosttur deniz. İçinizde kalanlar varsa dökülün denize. Bu nasıl bir şanstır, denizi olmayan memlekette yaşayanlar anlayamazlar. Şair bile derdini denize dökmekten söz etmiyor mu? Adamlar yaşamışlar, biliyorlar kardeşim. Çevrenizde size "su akar, deli bakar" bakışlarıyla bıyık altından gülenlere aldırmayın. Bilin ki, denizde bırakılan konu ne olursa olsun ikinizin arasında kalır. Denizin dedikodu yapmak gibi bir saçmalığı hiç olmamıştır çünkü! Bazen fazla kabardığında, öfkeli dalgalarla saldırıya geçtiğinde, bugün de sen mi dertlendin dostum, diye gülümserim...

Banliyöler apayrı bir maceradır. Özellikle mesai bitim saatlerinde uzak durulması gereken araçlar. Yoksa şu çok kınadığımız ABD'li zenci gibi, kendi halkımız için "kokuyorlarmış abi" denilmesi işten bile değil;( Ama şairane bir ruha sahipseniz, ya da öykücü bir yanınız varsa, banliyölerden çok öykü çıkar, bunu da eklemeliyim. Ben arada belediye otobüsüne atlar, semt semt gezerim. İnenler, binenler, yüz ifadeleri, birbirleriyle sesli, sessiz konuşan insanlar... her biri için ayrı öykü yazarım kafamda. Boş zamanlarımın en zevkli aktivitesidir.;) Yine de otobüslere şöyle bir uyarı konmasını isterdim: "Lütfen birbirinizle aranızdaki mesafeyi koruyunuz. İnsanın insana yaslanmasını, yapışmasını önleyiniz. Önden 7 sıra koltuk engelliler, yaşlılar, hamileler ve savunmasız,yalnız genç kızlarımız içindir, işgal etmeyiniz. Sizi rahatsız edenleri otobüste gözünüze kestirdiğiniz en iri yarı, en insani bakışları olanlara şikayet ediniz, linç edilmelerine neden olunuz. Sallandıracaksın 2 tanesini..."

AVM'ler... amaçlı, amaçsız hergün binlerce ziyaretçi akınına uğrayan devasa alışveriş merkezleri. Amaçsızlık diye bir şey yok aslında.;) O amaçsız gezenlerin kafalarında kimbilir ne kuyrukları birbirine değmeyen tilkiler dolanır. Benim öykü kafası en çok bu tipler için senaryolar üretir. Yok... her gidişimde,beni aslında hiç tanımadığına emin olduğum halde, "merabaa" şebekliğinde yanıma yaklaşanlar, "beraber gezelim mi abla?" teklifleri değil senaryoların konusu. Zaten hem "gezelim" hem "abla" diyen tiplere hiç güvenmem. Her yola gelirim ifadesi olabilir tabi ama ben kararlı kişileri tercih ederim.

Vapurlar ayrı bir alem...

Herkeste nasıl bir inmek binmek telaşı! İttirmeler, kaktırmalar vapur iniş,binişlerinin vazgeçilmezi. Yemin ederim bir keresinde sadece 50 kişi kadardık. Alışığız ya, ittirme, bindirme görevimizi ihmal etmedik, vapur görevlilerini yine mutlu ettik.

Bu kadar kalabalık bir şehirde, şuna da tanığım, evlenme problemimiz var. Bunun suçlusu Kavak Yelleri, Küçük Sırlar gibi diziler mi, pek inceleyemedim ama yakın çevremden biliyorum, artık birisiyle flört etmiş ayrılmış kızlar "kaşar", erkekler "tatminsiz"! Eh kimsede bir kaşar ya da tatminsizle evlenmek istemez değil mi? Flört sayısı kabardıkça "eğlenilecek insan" etiketide yakanıza takıldı mı... bittiniz! Evlilik yaşlarının yükseldiğini söylüyorlar ya, aldırmayın, bu İstanbul'a özgü bir durum sadece. Benim memleketimde 23 yaşına gelmiş kızlara hala "evde kalmış" muamelesi yapılıyor!

Yüzünüzü ekşittiğinizi hissediyorum. İstanbul hayal şehridir, Boğaz'ı incidir, havası aşk kokar, anlatılmaz yaşanır, Beyoğlu bambaşka, adaları bir başkadır, deniz kıyısında bir çay içiminin keyfi nasıl doyumsuzsa, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda balık yemenin tadı nasılda güzeldir, nasıl mutlu eder insanı Kız Kulesi'nde mehtabı, Galata'da gün batımını izlemek, ve nasıl vazgeçilmezdir Dolmabahçe'de günü doğurmak gibi edebi değeri birşeyler yazacağımı sanmıştınız değil mi? ;)

Aslında yaşıyorum bütün bunları vaktim olduğunca. Ben katıksız bir İstanbul aşığıyım. Baba memleketim değil. İstanbul yaşamak, ölmek istediğim şehir. Çirkinlikleriyle, güzellikleriyle... Beni mücadeleci yapan dünyanın en güzel şehrini nasıl sevmem? Yeşil ışıkta bile karşıdan karşıya geçerken güvende olmadığımı bilmenin adrenal tavanı yaptırması şansını sadece İstanbul'lular yaşar. Her dakika tetikte olmak insanı mücadeleci yapmaz mı? Ve her mücadele güçlü kılmaz mı insanı?


Sen benim şarkımsın İstanbul. Bestesi, güftesi tüm şarkılardan farklı, bin renkli söz ve notalara akortsuz basılan şarkım...


Bir not: Not yok!

6 yorum:

  1. betimlemelerin çok güzelmiş.. okurken aklıma Sagopa Kajmer'in Aşk Yok Artık (http://fizy.com/#s/1293gu) şarkısının sözleri geldi.. yüreğine sağlık.. kurumasın klavyenin mürekkebi emi..

    YanıtlaSil
  2. Sagopa'nın ilk albümünün hastası olmuştum, sonra dinlemedim. Şimdi buluyorum şarkıyı.;)
    Aslında korkum, neden gözaltına alındın ki? diye sormandı.;)
    Teşekkürler Orhan. Bir de şu romanı bitirebilsem... ;)

    YanıtlaSil
  3. romanın textini yolla yardımcı olayım dicem de siz yazar kısmısı olay bitene kadar saklar gizlersiniz.. :))) bitince bi kopyasını yollarsın.. :)) yok la çocukmuyum ben neden sorayım göz altına neden alındın die.. mutlaka haklı bi sebebin vardır kendince.. :))

    YanıtlaSil
  4. Bitince 100 tane bastırıp, eşe dosta dağıtıp, bir günde tükenen bir best seller yazarı olucam ki!;)
    Vardı...kendimce işte;)

    YanıtlaSil
  5. Başarılı. Etkilendim. Eline sağlık.

    YanıtlaSil