20 Kasım 2011 Pazar

Neden tartışamıyoruz ki biz? Son cümleyi başta söylemediğimizden mi?

Birşeyleri bilmeden konuşmak, tartışmak huyum yoktur. Ama eğer ki bir konuda ısrar ediyorsam, kulaktan dolma bilgilerle değil, gerçekten tartışılan konuda bilgi sahibi olduğum için yaparım bunu.

Orada bir okul var.
Pek çoğunuz belki adını ilk kez duyacaksınız.
Okulun adı (İ.Ç.E.M) İşitme Engelli Çocuklar Eğitim Merkezi.
Kurucusunun adı, bu adı pek çok kez duyduğunuzdan eminim, Yılmaz Büyükerşen.
Okulun amacı, olabildiğince küçük yaşta işitme engeli saptanan çocukları cihazlandırmak yoluyla, işitmelerini ve elbet konuşmalarını sağlamak.
Farklı bir anlamda dile getirirsek, işitme engelli bireyleri topluma kazandırmak diyebiliriz.

Çocuğunun işitmediğinden şüphelenen aile İÇEM'e başvurduktan sonra uygulanan prosedür şöyle:
Uzman odyologlarca çocuğa odyometri (işitme testi) yapılıyor, ve işitme kaybına göre uygun cihaz öneriliyor.
Cihaz, çocuğun işitme kaybına göre ayarlandıktan sonra, ailesi ile birlikte, uzun bir eğitim sürecine başlanıyor.
Gerçekten çok sabır isteyen bir süreç.
Ancak varılan sonuç muhteşem.
Okul bünyesinde ayrıca işitme problemi olmayan öğrencilerin devam ettiği bir ilkokul var.
Amaç, birlikte aktivitelere katılımlarıyla çocukları kaynaştırmak.
Sistem İngiliz örneği. Zaten okulda sürekli İngilizler tarafından desteklenen hizmetiçi programlarla eğitimcilere destek verilmekte.
Gezdim, gördüm, kulaklarımla yaşadım.
Gerçekten çok gürültülü bir okul!

Sonrasında kapısında "Sağırlar Okulu" yazan farklı bir okul gezdim. Gesteno denilen işaret diliyle anlaşıyor öğrenciler. Sadece bu dili bilenlerle iletişim halindeler. Ben bu dili bilmediğim için, sessizce izledim sadece.
İyiniyeti es geçmek hainlik olur, eğitimcilerin özverisini asla ve asla yabana atmam.
Ancak, okul o kadar sessizdi ki.

İki kez Twitter'da bu konuya denk geldim.
Tartıştık.
Artık tartışma adabı bilmediğimizden midir, yoksa "hep ben haklıyım" egomuz olduğundan mıdır nedir, "sen kimsin ki?" türünden tweetlere hedef oldum. Zordur insanın hakarete uğradığında soğukkanlılığını koruyabilmesi.
Bu yazıyı kendimi savunmak amacıyla yazmıyorum.
Tek bir tweetimi silmediğim için merak edenler sayfamda bulabilirler, asla hakarete varan sözcükleri kullanmadığımı (konuya karışan kişiler, beni çok yakından tanıdıklarından, biraz da sinirlerine hakim olamadıklarından, benim de onaylamadığım bazı sözcükleri kullandılar, onlar adına özür dilerim) görürler.
Oysa ne acıdır ki, tartıştığımız kişiyle amacımız farksızdı.
İkimizde engelliler konusunda iyiniyetliydik, ve onlar için bir şeyler yapabilme çabasındaydık.
Arkadaşımız işaret dili öğrenip, işitmeyenlere yardımcı olmak gibi takdir edilecek bir sürece başlıyordu, bense cihazlandırmanın daha uygun olduğunu savunuyordum.
İkimizinde atladığı şuydu.
Yaş konusu.
Arkadaşımız bunu en son tweetinde dile getirdiğinde, birbirimizi gereksiz yere ne kadar hırpaladığımızı farkettik ama iş işten geçmişti.
Çünkü, cihazlandırma ne kadar erken yaşta uygulanırsa, sonuç o kadar mükemmel olur. Oysa arkadaşımızın amacı işitmeyen yaşlı kişilere yardımcı olmaktı.
Yine de
dün akşamdan aklımda kalan bir tweetine buradan bir kez daha sakince yanıt vermek istiyorum.

"90 decibel işitme kaybı olan birisini cihazlandırsan nolur ki?" ydi soru.
90 decibel işitme kaybı olan bir çocuğa, işitme kaybına uygun cihazı ayarlarını yaptıktan sonra takar, eğitirseniz, işaret dili yerine dudak okuma yöntemini geliştirirseniz,
kulağı sağlıklı insanlar gibi duyamasa, konuşamasa bile
ikinci bir lisanı bile öğrenir, konuşur.


Örnekleri vardır.
Ve Emre Kongar'ın dediği gibi, "doğada örneği olan herşey taklit edilebilir, uygulanabilir."

Şimdi artık yanıtı siz verin.

İşaret dili kullanarak, sadece kendi aralarında anlaşan sessizler mi, yoksa cihazlandırma yoluyla, toplumun her kesiminde yer alabilecek düzeyde sosyalleşmiş sesliler mi?

Not: Tartışmaları seviyorum ama gerçekten kişilerin birbirini saygıyla dinleyip, amacın iyi anlaşıldığı ortamlarda. Uzun süredir farkındayım ki, Twitter beni olumsuz etkilemeye başladı. Sevgili oginale__deli'nin deyişiyle offfffffff.

İkinci not: Dediğim gibi, bu yazıyı ne savunmak ne suçlamak amacıyla yazmadım. Çünkü amacımız sonuçta bir.

8 Kasım 2011 Salı

Yazı noldu diye soranlara ufacık açıklama

Özür dilerim. Çok içten özlemimle babama yazdığım yazıyı az önce sildim.
Çünkü, her ne yaşanırsa yaşansın, aile kutsallığını ve mahremiyetini unutarak, inancını sorgulamayarak, bu yazı üstüne yapılabilecek spekülasyonlardan çekindim.
Özellikle babamın adının, sosyal medyada bundan böyle olur olmaz kullanılmasının canımı çok fazla acıtacağını biliyorum.
Ailemle ilgili polemiklere girmek asla istemem.
Ve yineliyorum, insana en yakın insanlar ailesidir. En azından ben bu inancımı "hala" kaybetmedim. Kol kırılıp, yen içerde kalmıyorsa, o aileye inançsızlıktır. Saygı duymam.
Ailemin her ferdine sevgim sonsuzdur.
Teşekkürler.
Öptüm hepiciğinizi.