30 Ağustos 2010 Pazartesi

Sanal Dayatmalar

Son bir kaç günüm neredeyse boş denecek kadar eylemsiz geçti. Üstüste 2 günümden birini Kimsesizler Yurdu, diğerini Huzur Evi ziyaretlerine ayırdım. Klasik söylemlere hiç girmiyorum, çocukları sevindirin, yaşlıları unutmayın türü klişelerle. Bunlar içten gelmeden yapılacak şeyler değil.
Biliyorum, çünkü bir zamanlar benim içinde "angarya"ydı! Hele çocukken... annemin çocuklara dağıttığı, içinde ne olduğunu bilmediğim paketlere özenir, onları sahiplenen, anneme teşekkür bile etmeden alıp kaçan çocuklara sinirlenirdim.
Dişleri kalmamış, saçları dökülmüş, üstü başı pasaklı yaşlılar ise ürkütücüydü. Sadece bir kez gitmiştim. Sonraları gitmemek için ürettiğim saçmasapan bahanelere inanmış görünen babamı... (baba seni çok özledim;( şimdi olsa senden önce otururdum annemin hep bana ayırdığı ön koltuğa, senin yanına. Giderdik. Seni hep daha çok sevdiğimi biliyordu değil mi? ) yakışıklı babamı gözüm yaşlı anıyorum.

Neyse...

Boş günlerimin ortak yanı: Uzay boşluğunda bomboş dolanan bir yaratığa dönüşmem! Düşünmek zor, yazmak sıkıcı, öyle dolap toparlamak, kütüphaneyi yerleştirmek türü işler aman uzak olsun.

Ama sanal dünyada (twitter'da) üstüste yaşadığım bir kaç olay boşluğu bol kafamın duvarları içinde pinpon topu gibi bir oraya bir buraya vurup, korkunç sesler çıkarınca... düşündüm!

Tatminsizliğimizi düşündüm. Tatminlerimizi düşündüm. Keyif veren konuları, keyfimizi kaçıran konuları düşündüm.
Şimdi "boş şeyler düşünmüşsün" diyenleriniz olabilir. Onlar devamını okumasınlar, bu yazı "boş" bir yazıdır.

Biz gerçek yaşamda bir şeyleri başaramayıp, sanal bir dünya mı kurduk kendimize? Bu pembe dünyada, gerçek dünyada olduğumuzdan daha mutlu filan mı olacağımızı sandık? Kendimizi en iyi anlatabileceğimizi düşündüğümüz, "ben"liğimizi ispat edebilmemiz için bize sunulmuş bir fırsat mı kabul ettik?
Oysa... herkes "ben" di! Bunu unuttuk galiba...
Gerçek yaşamda dayatmalardan sıkılmıştık ama burada da insanlar farksızdı. Benliğini kabul ettiren, dayatmalarında kendisini haklı görmeye başlamıştı.
Bir adım fazlasıyla, bizi anlayabilecek bir sanal omuza başımızı dayamaya hazırken, yaşadığımız dayatmalarla, yaratmaya çalıştığımız pembe dünyanın aslında gerçek dünyadan hiç farkı olmadığını anlayıp sinirlenmeye mi başlamıştık?

Bu durumlara örnek pek çok tweet okudum boş günlerimde.
Kaldı ki Twitter çok daha farklı bir ortamdı.
Farksız olan sadece bizdik.
Güçlü kabul etmek istediğimiz kişi, kişisel zaaflarını yazdığında itiraz ettik. (Bana yapılan dayatmaya tam örnektir, kendimi savunma hakkım bile kullandırılmadan, kişiliğim, karakterim yerle bir edildi ve bloklandım!)
Düşüncelerimiz beğenilmediğinde hakarete varan suçlamalarla karşılaştık, biz de karşımızdakini düşüncelerinden dolayı aşağılarken. Kendi yaptığımız normal bir savunmaydı, karşımızdaki anlayışsızın tekiydi.
İsimsizseniz fake karakter olma olasılığınız hep vardı, resminizi kullanmak istememeniz bile yadırgandı, Pucca bile bu gizlilikten nasibini aldı. Öyle ki linç etmeye meraklı bir dolu kişi bunu fırsat bilerek, bir insanın yüzü çirkinse yazdıklarının anlamsız olduğunu savunacak duruma geldiler. Oysa biz değil miydik, Pucca bloğunu, kitabını yere göğe koyamayanlar?
Tüm yüz saklayanlar "iğrenç, çirkin, tatminsiz" kızlar ilan edildi ve kendilerini ancak sanal yoluyla tatmin edebileceklerine oy çokluğu ile karar verildi!
Bir başkasının açığını yakalayıp, "nasıl bozum ettim ben onu" gururlanmaları DM'lerde dolanmaya başladığında...
Garip gelmesin sakın, aklıma başı kesilerek öldürülen zavallı kızın babasının sözü geldi: Arka bahçe...
Ön bahçede oynayanların "arka bahçe" de gerçek düşüncelerini daha kolay anlatabildiğine de tanığım, ya da tam tersi duruma.
Romantik ilişkilerini 5000 e yaklaşık üye arasında yaşamaya çalışanların çektiği zorlukları sıralamaya hiç gerek yok.
Dahası ilişkileri olmadığı halde, aralarında dostluk kurabilen, frekansı tutmuş karşı cinsin, bir diğerini huzursuz ettiği saçmalıklarınıda görmezden gelemiyeceğim.

Kimimiz tüm komlekslerimizle olduğumuz gibi göründük, kimimiz komplekslerimizi bir başkasına fatura etmeye çalıştık.
Düşünceleri bize yakın gelen kişilerin kimliğini sorguladık.
DM lerde şikayet ettik, ya da övdük.
En güzel sözü ben yazmalıyım triplerinde arama motorlarında karşımıza çıkan cümleleri orasından burasından çekiştirip farklı bir düzenlemeyle kendimize malettik.

İsteğimiz basitti...
Beğenilmek, yüceltilmek.
Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi.

Oysa bize hoş bir fırsat sunulmuştu, biz tuttuk, gerçek yaşamlarımızı nasıl kirletiyorsak, sanalı da kirletmeye başladık. Üstelik karşımızdakini tanımamanın verdiği rahatlıkla daha pervasızca yapmaya başladık bunu. Bloklama lüksümüz var ya...

Benim mazim çok eski değil.
Ama bunları görebildim.
Belki de bazı gelişmeleri, oyalanmak için girdiğim, sadece 2 ay dayanabildiğim bir chat sitesinde yaşadığım için.

Twitter'ı çok farklı amaçlarla kuran kişi, bir şeyi unutmuş!
Siteye girerken, "Burası en hızlı iletişim merkezi olmaya aday bir sitedir. Ve de içinizi dökmek için size sunulan bir hizmet. Kendinizi ve kimseyi yargılamaya gerek yoktur. Kimin nasıl tweet atması gerektiğine karar vermiş bir üst kurulumuzda yoktur. İçinizi dökerken, yararlı gördüğünüz bilgileri paylaşabilirsiniz, verilen linklerden yararlanabilirsiniz, linkler verebilirsiniz. Çalışmalarınızı tanıtabilirsiniz. Sohbet edebilirsiniz, ilişkileri gerçeğe taşıyabilirsiniz. Herkes kendi yazdığından sorumludur. Öncelikli amacınız "yararlanmak" olursa, çok daha fazla keyif alacağınızı hatta eğleneceğinizi unutmamanızı dileriz."
gibi bir hatırlatma yazısı , belki bu giderek dayatmaya varan ilişkileri zorlamazdı.


Bir dip notcuk: Genel görüşümdür. Kimse alınmasın. En azından, bazen 2-3 kişiyi yolun dışında bırakmaya mecbur olsam da, ben Twitter'ı seviyorum ve çok dostum olacağına inanıyorum.

11 yorum:

  1. Bir moda bu... Dün mirc vardı, icq vardı, sonra yerini msn, facebook aldı; bugün de twitter... Evet, şimdilik bir sürü gereksiz lakırdı, itişip kakışmalar arasında değerli bir çok şey yitip gidiyor. Ancak; bu moda bitecek.. canı sıkılacak kendine eğlence arayanların. Sonra büyük bölümü bir daha gelmemek üzere terk eyleyecek. Geride kalanlar; işte asıl o zaman asıl amacına uygun kullanmaya başlayacak bu mecrayı.

    Bırakalım şimdilik bu sanal özgürlüğü "başkasının hakkını ihlal" olarak görenler hevesini alsın biraz. :)

    YanıtlaSil
  2. Beni şaşırtın müsekkin;) Bu kadar yoğunluğun içinde bu kadar uzun bir yazıyı okuyup yorumlamana çok mutlu oldum.
    Seninle hemen her konuda aynı düşünüyoruz. Beni cadı olduğum dışında;)
    Sonunda kalanlardan olmamız dileğim.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Bu kadar benzer düşünmek bazen sıkıcı olsa da... çoğu zaman düşündüklerimi yazma zahmetinden kurtardığın için sana katlanmam gerekiyor :)))

    Ama yine de; umarım en sonunda koca twitterda sadece bir "cadı" ile başbaşa kalmam ;)

    YanıtlaSil
  4. Aklın yolu bir demişler, ne güzel demişler müsekkin;)
    Kurbaapirens... sana gülümseyerek el sallıyorum. ;) Anladın sen beni. Seni halka şikayet ettim;))

    YanıtlaSil
  5. :) Bir kaç gündür daraldığını,patlamaya ya da öylesine bir boşverişe ihtiyacın olduğunu hissediyordum :)Bu yazı seni bayağı rahatlatmıştır umarım. Satır aralarında senden uzak hafif bir bıkkınlık sezsemde ,atlattığından eminim.Seni okumayı seviyorum. :) Devam...Devam...

    YanıtlaSil
  6. kalemine yüreğine aklına sağlık yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum ilk başlarda burda olup bitenleri kimin fotolu kimin rumuzla olduğunu önemsemiyordum halada önemsemediklerim var ama birde bu şekilde olup etrafa tehdit iftara saçanlar varki onlar beni hem endişelendiriyor hemde korkutuyor anlıyacağın bu mecrayı tüketme arefesindeyim çünkü yapım gereği bilmediğim tanımadığım insanların beni germeye ve sinirlendirmeye başlamış olması beni tedirgin ediyor sevgiler

    YanıtlaSil
  7. Çok teşekkürler hidrokarbonat, her türlü desteğin için. ;)
    Yücel, şikayetlerini az çok anlamştım. Takip ettiğim ve gitmeni asla istemediğim kişilerdensin. Hatta hesabını kapatmaya karar verdiğinde çok üzülmüştüm hatırlarsan.Yine de benim umudum var. En azından böyle düşünenler çoğaldıkça...

    YanıtlaSil
  8. Bir kaç gündür uzaktım sanal ortamdan... Özlemişim sizi okumayı...

    "Yokluğun huzur veriyordu, halbuki" demiyodursunuz umarım :))

    Selamlar

    YanıtlaSil
  9. İbrahim;(( der miyim hiç böyle saçma sapan şeyler;(( böyle düşündürttüysem çok üzülürüm...;(

    YanıtlaSil
  10. :) Yok öyle değildi aslında... Sadece şımartmak istedim kendimi...

    YanıtlaSil