5 Ağustos 2010 Perşembe

Haybeden dizüstü sohbetler

Kendime özgü bir 'kalite' anlayışım var.
Öncelikle yaşam tarzı olarak 'kaliteli' yaşamı benimsedim. Yanlış anlaşılmalar olmasın diye hemen örneklemek istiyorum. Bugünlerde etiketlendirilmek pek bir moda, durduk yerde 'megoloman' ünvanım olmasın.;)
Kaliteli yaşamak pahalı mekanlarda boy göstermek, sürekli marka giymek, kredi kartın dibine vurduğu halde trendleri takip delisi olmak, bira yerine mochito içmek, spagetti yerine bilumum yabancı sos ve isimlerle süslenmiş makarna yemekle ilgisiz.

Kaliteli yaşamak, seçenekler arasında bütçeme uygun, bana vereceği keyfe ve kullanım uzunluğuna bağlı koşulları tercih etmek.
İngilizler'in "ucuz mala para verecek kadar zengin değilim" sözü her alışveriş zamanı beynimin kıvrımları arasında dolanır durur. Ucuz diye her mala atlamadığım gibi, sadece marka olduğu için bütçemde ciddi yaralar açacak mağazaların kapılarından girmemeye çalışırım. Ama bir dergide görüp beğenmişsem, ederini öğrenir, gerekirse bir kaç harcamayı erteler, bütçe ayarlaması yapar, o mala sahip olmaya çalışırım.
Neyse...
Bu yazıda amacım şöyle yaparım, böyle yaparım diye uzun uzun kendimi anlatmak değil.

Konu "sohbet kalitesi".
Blog takipçilerim ve takip ettiğim çoğunluk bloglar Twitter kullanıcıları olduğu için, örnekleri buralardan seçmem daha doğru olur.
Geçenlerde hiç yazmadan 1 saat kadar sadece okudum tweetleri.
Yakınmalar vardı, gençlerin konuşmalarından yakınıyordu birileri.
İzledim.
Bazılarını tam cümle halinde buraya almak isterdim ama gereksiz, kaliteyi düşürmesi açısından!
Yakınırken bile kullandığımız sözcükler, farkında olmadan o kadar kalitesizleşmiş ki...
"Hadi lan bana onun nesini savunuyorsun?" türü bir cümle örneğin. Savunulan kişi bolca küfür kullanan bir zat ve "hadi lan" diye başlayan kişi, küfürbazı eleştiriyor! Twitter'da olmasa ya da yüzkırk karakter sorun olmasa bir de küfürbaza 'pe....k' ya da 'or....u' diyecek besbelli!
Bu yaman çelişkilere ne ara düşürüldük?
'lan' yerine 'nan' yazanlar, 'ittiret o kaltağı' diyerek, pervasızca ortalık yerde, insan teşhir edenler, özellikle ünlü bir kişiye 'giydirmeler' ve sonra böbürlenmeler, 'ben onu tam benzettim abi...' sözleri vbvbvb...

Gün içinde hepimiz okuyoruz. Yeri geldiği için yazıyorum, lan yerine nan, adm yerine herif yazmak sizi sevimli yapmıyor kızlar, aynı Facebook modeli fotolar gibi iticisiniz. Bir kaç şakşakcı vardır size 'gaz' veren ama emin olun arkanızdan 'erkek gibi hatun' diye övgüyle filan sözetmiyorlar, tanığım buna!
Çok kibarcık bir insan değilim. Hatta yerinde edilen küfrün, tam yerinde söylenen atasözü etkisi yarattığını bilir ve kullanırım. Ben buna bile küfürde kaliteli diyorum. Gülmeyin;)

Fazıl Say, günlerce kendisine yazılanları RT yaparak herkesi kızdırdı! Ben kızmadım. O bir ayna tuttu, kalitesizliğin aynasını, aynaya bakmak istemeyen, "arabesk" yaşamı savunanlar kızdı.
Gerçekten bu mudur istenen yaşam?
Kızdığında giydirmeler havada uçuşsun, kim sesini daha fazla yükseltirse galip ilan edilsin, daha çok küfredebilen karşısındakini bezginleştirsin... Bu mu? Bu yazı hayatında ki kalitesizlik sokaklara döküldüğünde... bolca okuyoruz tecavüz ve gasp olaylarını. Alın günlük bir gazete ve açın 3.sayfayı, mutlaka bir saldırı olayı bulacaksınız.
Bize haklı ya da haksız, 'kavgada üstün taraf olmamız' için yapmamız gerekenler aşılanıyor farkında olmadan.

Gazetelerin magazin eklerinde yazanlar arasında argo kullanımının yükselmeye başlayan değer olduğunu farketim bugün. Haksız değiller. Eğer argo yüklü kitaplar 'edebiyat' olarak adlandırılıyor ve best seller oluyorsa... boşverin kaliteyi, yakalayalım trendi!

Belki bu yazı altında şöyle bir yorum bulacağım;)

"Haybeden diz üstü muhabbet işte, salla gitsin, çok takılma yaa..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder