25 Ağustos 2010 Çarşamba

Satır aralarında aşk


Yazının başlığını yazarken aklıma geldi "İsyan Günlerinde Aşk" romanı. İlk çıktığı yıl (2001) ölümlere isyanlarımdaydım, okumamıştım. Daha sonraları Ahmet Altan sevgisizliğim doruklara çıktığından mı, yoksa kitap için eleştiriler olumsuz olduğundan mı anımsamıyorum bu romanı okumadım. Ama adı hep ilgimi çekti.
Roman tarihte gerçek bir isyan içinde yaşanan aşkı konu etse de, aşıkların her isyan edişinde dudaklarımdan bu sözcükler döküldü.
Yaramaz bir yanım var, kabul ediyorum bunu. Kimse duymadı, ama aşıklar isyanları içinde ağlaşırken, kendi kendime fısıldarken güldüğümü itiraf ediyorum!
"İçinden tramvay geçen şarkılar" a takılmışlığımda vardır. Tramvaylı şarkıların içinden isyanlar geçirmişliğimde. Karman çorman...

Oysa ben olanca romantikliğime karşın, çoğunlukla realistimdir. Romantik yanım keşfedilmesin diye özellikle realist yaklaşımlarla, olaylara mantıklı açıklamalar bulmak gibi bir saçmalığı misyon edinmişliğim vardır. Bu durumun babaanemle ilgisi yok! O bana hep hüzün yakıştırırdı... Neyse;)
Belki çözülmekten korkmak ya da çözülüvermekten.
Belki aşağılanmaktan.
Öyle ya, kaldı mı, "mum ışığında omuzuna başına gömsem... hiç konuşmasak" fantazileri bu zamanlarda?
İnsanların aşklarını "ben aşık oldum yaaaee" şımarıklığında dile getirmesinin prim yaptığı günleri yaşıyoruz.
Ben 21.yy'da 19.yy romantikliği yaşarken, bu tutulmamdan utanmayayım ne yapayım?
"Sen uyuyorsun ya şimdi, yüreğimi bir yıldız gibi bağlıyorum sana..." demenin komik olduğunu kabul edip, "madem uyuyorsun, eh bari ben de çiçekleri sulayayım, sıkılmışlarsa hayvanların korkunç öykülerini filan anlatayım onlara" türünden daha gerçekçi "takılmayı" yeğliyorum.

Ve
artık nesilleri tükenmeye yüz tutmuş şairlerin, edebiyatçıların dizelerinde, sözlerinde... satır aralarında yaşıyorum aşkı.
Kendi satır aralarıma sıkıştırıyorum.
Kendimi satır aralarına mahkum ediyorum.
Ettiriyorum.

Ama geceler...
bu hain geceler var ya, hani şu perdesi olmayan penceremden gökyüzünde kaybolduğum geceler.
Işıksız yazıları kör gözümle okuyamadığım, ama kulaklarımdan silmeyi başaramadığım, tüm sarsıcılığıyla içimden dünyanın tüm tramvaylarını aynı anda geçiren o sözler...

"Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak
bazılarının gelecekte sandıkları o 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa
hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız
omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
"nasıl olsa bir gün karşıma çıkar" dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terketmiştir O,
boş yere sokaklarda aranırsınız..."

Yinede...
Satır aralarında aşkı yaşamak güzeldir romantikseniz. Aşkın yalnız yaşansa bile değerinden kaybetmeyeceğini biliyorsanız. Kendinize değil sevgiliye aşıksanız.
Sevilmiyorsanız bile!

Bu zalim şehrin sokakları şimdi bomboş.
Son tramvay çoktan kapılarını kilitledi. Biliyorum. Ağlıyorum ismini kendime bile söylemeden.
Ama satır aralarından çıkamıyorum ki...

Dip not yok.

2 yorum:

  1. Herşey satır aralarında gizlidir..Bazılarının mahkumiyet dediği bazıları için özgürlüktür..İçten ve samimi yazmaya devam etmesi her yazan için temennimdir..Elinize sağlık..

    YanıtlaSil
  2. Bybosphorus teşekkür ederim.
    Yazılan her yazıda "ben" kavramının anlatıldığına inananlardanım. En geyik yazıda bile yazanın örneği kendisidir. Hepimiz aynı yaşamı paylaşıyoruz. Üç aşağı beş yukarı yaşadıklarımız benzer durumlar. Bu nedenle ne kadar yapmacıklıktan uzak bir içtenlikle yazarsak, aramızdaki bağların o derece kuvvetli olacağına inanıyorum.
    Yazıda anlattım ya... mahkum olabilirim ama esir değilim. Özgürce yazabildiğim için...
    Sevgiler.

    YanıtlaSil