23 Ağustos 2010 Pazartesi

Pucca köşesi


Pazar günleri gazete okumaya magazin eklerinden başladığımı itiraf edeyim. Tatil günleri beynimin tembelliğe endeksli olmasından mıdır nedir, ana sayfada siyaset haberlerine ne kadar odaklanmaya çalışsamda kafamın basmadığı gerçeğini de...
Aileden kalma alışkanlıkla her zaman ilk okuduğum gazete Milliyet.
Magazin sayfaları okuyorum dediysem, kim kimi nerede ne yapmış, kim hangi sperm bankasından aldığı spermle kimi doğuracakmış, Şahan aslında Recep İvedik'midir tarzı yazıları değil. Öncelik her zaman köşe yazarlarının! Magazin sayfalarının köşelerini dolduran, bir kaçı hariç artık onlara ne kadar "yazar" denilebilirse işte...

Canım Türkiye'mde bazı yazarlarımız best seller olabilmek uğruna, toplu taşıt araçlarının sıkışıklığında bile gözlem yaparak, cebinden çıkardığı küçük kağıtlara not tutadursunlar, kitabının çıktığının 15.gününde 'en çok okunanlar' listelerini altüst eden yazar (!) Pucca'nın köşesini okudum ilkin.
Her ne kadar Pucca yazar olduğunu iddia etmiyorsa da, bizim ülkemizde kitabı,köşesi olan 'yazar' mertebesine ulaştığı için bu sıfatı onunla anmak kaçınılmaz.;(
Çok kötü bir yazıydı!
Acaba atladığım bir güzellik var mı? Ben mi kötü niyetliyim? gibi yine önce kendimi sorguladığım düşüncelere yanıt vermek için bir kez daha okudum! Tek güzel sözcük 'Olimpos'tu! Yok Pucca bu tail yöremizi anlatmamış. Ben daha önce gördüğümden Olimpos sözü üzerine 2 dakika hayalimde oraya gidip geldim.
Yani baştan sona saçmasapan bir yazıydı!
Hani ergen kızlar günlüklerine bir şeyler karalar, yıllar sonra okuduklarında "amma saçmalamışım" diye gülüşürler ya... O türden bir anlamsızlık işte.
Milliyet Gazetesinin sorumsuzluğu mu desem? Best seller yazardır, ne yazsa yeridir, güzeldir, okunur mantığı mı desem?
Yoksa hepsinden vazgeçip sevdiğim gazetemin teenage grubuna yönelik okuma alışkanlığı kazandırma çabası... diyerek gazete için bahane mi üretsem bilemedim?
Ama...
Teenage dediğimiz buluğ çağında çocukları olan akrabalarımı uyarmak tutuculuğunu yapabilir miyim diye düşünmeden edemedim.

Gençlerin eğlenmek hakkıdır.
Ben de dans severim, hatta Antalya sahillerinde ki plajlarda Dj'lerin çaldığı ritmlere dayanamayıp, herkesle beraber çılgınlar gibi dansetmişliğimde vardır gündüzün ortalık yerinde. Geceleri eğlence mekanlarında 'dibine kadar içelim, eğlenelim' dediğim gecelerde olmuştur mutlaka. O tatil gevşekliğinde bakışmışımdır da hoşuma gidenlerle... Bunlar garip değil, ailesinden kaçarak bile olsa nerdeyse tüm gençliğin yaşamında en az bir kere bile olsa tattığı zararsız kaçamaklar.

Tutucu değilim. Karşı da değilim.

Karşı olduğum, bunların özendirilerek, saçmalıklar eşliğinde "zengin koca adayları bulma fanazileri, oynaşmak, yiyişmek, ne kadar kusarsam kusayım beni taşıyacak birileri illa ki vardır" özendirmeleriyle, büyük bir gazetenin köşesinde yayınlanması!
Yok! Bu her fırsatta adı resmi kullanılan Marilyn Monroe'ya bile haksızlık bence!
O bile bu bu kadar hızlı yaşama dayanamayıp intihar etmedi mi?
Kaldı ki Monroe ardında güzellikler bıraktı... buram buram seks değil! O zaten ilaheydi, buna gereksinimi var mıydı?

Talep varsa, kitaplar da arz eder. Her tür kitap basılır, okunur. Okuyucuya hizmettir. Meraklısına hizmettir.
Ama ciddi bir gazete köşesinin, bu kadar sulu zırtlak yazılara yer vermesi anlaşılamaz. En azından ben anlamam!

Sonra...
aklıma getirmemek için çabalıyorum ama, biz bu "yiyişme" özendirmekten başka işlevi olmayan yazıların okuyucusuyla mı 'evet-hayır' konuşacağız, şu çok önemli döneme girdiğimizde?
Benim bu kadar okuyucu kitlem olsa, ülkemin bu kritik günlerinde kalemimi çok daha farklı oynatırdım. Kendime değil, sorumlu olduğum ülkeme görevimi yapabilmenin erdemini bir nebze taşıyabilmek için!


Bir dip notcuk: Bu yazıyı okumayacağını biliyorum Pucca, ama tesadüfen okursan, sakın bana "sen benim reel yaşamımda neler yaptığımı biliyor musun", gibi savunmalarla gelme lütfen. Reelde seni izleyen 5 kişiyse, unutma yazılarını örnek alan 5 binler...
Hayır ya da evet çi olabilirsin, kalemin ustaysa bu ikisinden birini "yiyişme" konulu bir yazıda bile satır aralarına sıkıştırıp beyinlere sinyal gönderebilirsin. Eğer gerçekten yapmak istersen.

5 yorum:

  1. :) Bunu bir kahkaha olarak değerlendir lütfen hemde kocaman ,zevkli vetakdir dolu bir kahkaha.Doğrusunu söylemem gerekirse,Kelimenin kuyruğundan tutup fırlatınca hedefin göbeğini parçalıyabiliyorsun.Bu genelde olmaz ama bir çok düşüncene katıldığımı söylemek zorundayım.Güçlü kaleminin beslendiği nefretin kaynağı nedir bilmiyorum ama,gerçekten tehlikeli bir insan olduğunu düşünüyorum.:)

    YanıtlaSil
  2. Biz ona tehlikeli demeyelim de... biraz gerçekci, biraz sorumluluk sahibi olmak diyelim?;)
    Bir de bende olmayan duygu nefret duygusu;( insanları tek bir yönüyle değerlendirmem ki. Herkesin sevilecek, sevilmeyecek huyları vardır karşısında ki için. Elbette benimde;)

    Teşekkür ederim hidrokarbonat. ;)

    YanıtlaSil
  3. Ne Pucca'ymış! Blog dünyasında yeniyim ancak belli başlı blog yazarlarını hep takip ederim.Bir süredir PuCCa da bunların arasındaydı ancak PuCCa yı sadece meşhur(kitap,gazete yazarı vs) olduğu için meraktan okudum ama hiç bir yazısı bişey anlatmıyor.Güzel yazmışsınız.Ellerinize ve klavyenize dert gelmesin :)

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürler KaRaBuLut;)
    Pucca'yla bir sorunum yok. Bloğu, kitabı eğlencelidir, okunur, kitabı yok satar, helal olsun derim.
    Ama gazete köşelerinin bu kadar pervasızca doldurulmasına karşıyım.

    YanıtlaSil
  5. Kapitalizmin içimize soktuğu biri.. Ama talep ediliyorsa bence susmak ve daha iyisini yapmak gerekir.. Olanı eleştirmeliyiz tabi ama bence olanı bir başka olanla eleştirerek çürütmeliyiz.. Kendince ve özgürce yazılmış saçma sapan bir yazı patronunun yönlendirmesi ve yazı işleri müdürünün rahle-i tedrisatından geçmiş güzel zannedilen bir çok yazıdan bence iyidir.. Yazmaya devam.. Kimse okumazsa döner ben okurum..

    YanıtlaSil