17 Mayıs 2011 Salı

Öyle Bir Geçer Zaman ki 2

Daha önce diziyle ilgili düşüncelerimi blogta yazmıştım, istatistiklerden izliyorum, epey çok okuyan oldu, hala okunuyor.
O gün yazdıklarımın arkasındayım elbette.
O yazıyı yazdığımda dizinin sanırım henüz 2.ayı filandı.
Diziyi hala izliyorum, pek çok hayal kırıklığı yaşasamda.

Dönem dizisi diye başladı, ama galiba sadece dekor ve kostümlerde dönemde kalındı.

Sağ-sol çatışmalarının zirvede olduğu dönemde, inanılmaz bir duygusallıkla anlatılan Resul-Ahmet işbirliği inandırıcılıktan çok çok uzaktı, az biraz dönem tarihini inceleyenler için.
Oysa biz dönem tarihi meraklıları olayların daha gerçekçi bir anlatımla sunulmasını bekliyorduk. Büyük yankıları olan 6.Filo olayı bile bir iki sahneyle geçiştirilivermişti.
Zaten dizinin solcu kahramanı, bu gece ki bölümde bir intikam katili olarak tutuklandı, ve siyasiler koğuşuna değil, suçlular koğuşuna girdi. Yani devrimci kimliğiyle değil, adi suçlular olarak tanımladığımız suç nedeniyle hapiste.

Dizi ilerledikçe, duygu sömürüsü açısından seyirciyi elbet bir yerde yakalarım mantığıyla yazılmış bir senaryo ile karşımızda.

Aşk var, aşk acısı çeken var, intikamla gözü dönen karakterler var, yalnız ama güçlü kadın var, muhteşem objektif bir babaanne var, hırslar var, kıskançlık var, masumiyet (Osman,Murat) var, ki ileride seri katil olacağının sinyalleri verildi, ben bunu bilmeden "Bu Osman katil olur" demiştim, kanser var, yaş farkına karşın bir aşk var, yasak duygular var, tecavüz var, intiharlar var, varoğluvar kısaca.
"Biz bir aileyiz, hepsinin üstesinden geliriz" moduyla, anne çevresinde toplaşan çocukların, birbirlerini gıdıklama sahneleriyle sadece bir iki sahne mutluluk serpiştirilmiş bir dizi.

Kısaca, dizide hiç umut veren, mutlu bir kıpranma yok. Hep dram, hep iyilere karşı zafer kazanmaya odaklı kötüler, ve kazanılan zaferler, ama zaferlerin bile mutsuz ettiği insanlar. Örnek, balıkçı, Mesude.

Dizi bu kadar felaketlerle ilerlerken, gerçek yaşam öyküsünden alınmıştır, diye bir sav atıldı ortaya. Buna inanırım. Ama bir ailenin değil, bir kaç ailenin başına gelen olayların sentezlenip bir aileye uyarlanması olarak kabul edebilirim, ve bu da diziye inanan ben dahil, pek çok kişiyi boğar.

Abartıları es geçeyim, yani bir tekneyle bir balıkçı klübesine dalınıyorsa, ve bunun bedeli bu kadar az cezayla ödeniyorsa, senaristi tebrik ederim. Tamam dizinin baş kahramanı Ali Kaptan, ve özgür olması gerek, ama Allahaşkına bu adama cezası büyük suçlar işlettirmeyin o zaman.
Çarpma faciası sonunda görünen "Ezilenler" kitabını vurgulamak istiyorsanız, daha akılcı senaryolar yazın.

Oysa bizler, dönem dizisi diye başlayan bir dizide gerçek "ezilenler"i izlemek için oturmuştuk televizyon karşısına. "Ayy şimdi gündemde tecavüz var, haydi senaryoya bunu da ekleyelim" mantığıyla yazılan bir senaryo izlemek için değil.

Osman'ın katil olmasını yadırgamam, hatta farklı yönlere yürümesini de. Ama sevimli, insancıl bir çocuktan, ileride bir katil nasıl olur mantığı varsa, içten yazayım, o çocuk bu koşullarda büyüyüp sadece katil olduysa şanslıdır. Ben yazsam o çocuğu erkek düşmanı yapardım, aşk düşmanı yapardım, yalancı yapardım... daha neler yapardım.
Bize öyküyü anlatan, o sesine vurulduğumuz Osman ciddi anlamda rezil bir insan olurdu benim senaryomda.
Ve suçlu baba
anne
ağabey
ablalar
amca
yenge
damat
sevgili
üveyanne
daha sayamayacağım pek çok olumsuz karakter olurdu.

"Bir duygudan, bir yaşanmışlıktan yakalarım, sömürürüm nasılsa izleyiciyi", mantığına saygı duyamıyorum senarist Çoşkun Irmak. Hele "dönem dizisi" diye lanse edilen, dönemi çarpıtıp, duygusallaştıran bakış açına hiç saygı duymuyorum.

İzleyeceğim. Sadece anlatmak istediğin asıl gerçeğe inancımdan. Bozuk ilişkilerin ön planda olduğu bir ailede, nasıl sapkın çocuklar çıkabileceği gerçeğini bildiğim için.
Yoksa içten yazayım, 5 para etmez bir dizi, oyuncuların muhteşem performansları hariç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder