1 Ekim 2010 Cuma

Hoşçakal

Şu anda siz bu yazıyı okuyorsunuz ya... çok isterdim kendi sesimle seslenebilmeyi size. Okurdum ve çıkıp giderdim. Dönmemek üzere. Çözülmemek için. Çünkü ne kadar istesemde çözülmeyi, ne kadar istesemde başka şeyleri bahane etmeden hıçkıra hıçkıra bir kerecik sadece kendim için ağlamayı, anlatabilmeyi... yapmamak için!
Hep bir şeyleri bahane ederek ağlarım. Ya bir film, ya bir şiir, ya bir şarkı... Filmin karakterine, şiirin öznesine, şarkının melodisine ağladığımı düşünerek kandırırım kendimi. Kapat düğmesine bastıktan sonra, elimin tersiyle, hırsla ıslak yanaklarımı siler, gülümsemeye başlarım. Dik durmaya! Kendi yaşamıma dair hiç bir ezikliğin beni ezmesine izin vermeyerek.
Bazen hayat insanın kendisi için çektiği acıları sunmasına izin vermez. Bazı insanların lüksü yoktur birisinin omuzuna dayanıp dakikalarca hareketsiz kalmaya. Bazı insanların acısı gülümsemesinde gizli kalmak zorundadır. Çok az kişi görebilir hep gülümseyen gözlerin içindeki ufacık hüzün kırıntılarını. Ufacık ama kocaman aslında...
Neşeli cümlelerin arasına sıkıştırıleveren yardım çığlığını çok kişi duymaz, duymazlıktan gelir. Canının neye, nasıl yandığını sorgulamak istemez. Çeker gider hatta. Giderken ardında bıraktığının torbasına bir gülümseme daha bıraktığının farkında olmayarak... başka bir şarkının melodisinde bir başka hüzün bıraktığını hiç bilmeyerek. Hatta belki sinirlenerek, belki alay ederek, belki şizofren bir vaka olduğundan şüphe ederek.
Gidenlerime isyan etmeye hakkım olmadığını bilerek kalırım geride, ben sana anlatmak istedim sancımı, adını seslendim... dememek için susar, dön demeden, diyemeden bir başka şiir okurum ardından. Ağlayarak... Çünkü bilirim ki, hiç bir acı yarıştırılmaz. Hiçbir mutluluk ta. Hiç birimizin ne acısı, ne sevinci farklı değildir aslında diğerinden. Sadece birinin canı daha fazla yanmıştır, ya da bir başkası daha çok mutlanmıştır o kadar.
Neyse... mutlulukları dert edinmenizi diliyorum. Yaşamda başımıza gelen, gelebilecek herşeyin olası olduğunun bilinciyle...

Bugün not bu yazıyı hiç okumayacak olana: Gidişinin seni mutlu ettiğini biliyorum. Adını seslendiğimde duymadığın için... Hoşçakal.

2 yorum:

  1. içini en sağlamından kusmuşsun kuzen.. tebriklerimi fışkırtırım yüreğimin su tabancasından.. helal zıkkım olsun ne de güzel yazmışsın.. emre aydının ayrıldığı sevgilisini unutmaya başladığından isyan eden plakçılar federasyonuna ilaç gibi gelecektir bu yazı.. klavyene kuvvet dimağına sağlık.. :))

    YanıtlaSil
  2. ;)) Orhan...
    Aslında sevgiliye yazmadım. Plakçılar federasyonu için yazabilirim damardan bir ayrılık yazısı.;) Dostluğu koruyabilmek sevgililik durumunu koruyabilmekten daha önemli benim için. Sevgili gider, gelir, denenir, olursa devam eder.;) Olmazsa meşhur sözle teselli hazır;) bırak gitsin... :p

    YanıtlaSil