6 Eylül 2011 Salı

Twitter Etkisi

Neymiş, nasılmış, kim varmış, aa bak falanca yazar, filanca artist'de buradaymış, ay hem de konuşuyormuş, yazışıyormuş...
derken,
hepimiz bir şekilde önce üye olduk, sonra bağımlı!
Öyle ki, sıkılan, ya da bir şeylere kızıp hesabını kapatanların, 2 gün sonra dayanamayıp dönmesi, bağımlılığın en somut kanıtı.

Twitter için çokca yazıldı, çizildi.
Üye olan herkesin amacı farklıydı.
Ama tek bir amaç var ki, ünlü/ünsüz farketmiyor, "takip edilmek"!
Öyle ya da böyle, "yok canım ne alaka, işim olmaz takipçiyle filan" diyen kişilere ben inanmıyorum açıkcası. Rakam önemsiz olabilir ama 10 takipçim olsun, ya da binlerce olsun, diyeninde amacı bu işte.
Hiçte ayıp değil bence.

Konum bu değil, en azından her zaman dile getirdiğim gibi, değer verip takip ettiğim kişinin, beni takip etmemesi umrumda değil.
Ama hemen parantez açayım, bu kişilerin beni takip ettiğini haber veren mailleri aldığımda, sevinmeyi abarttığımı itiraf edeyim!
Ahmet Hakan fanı olduğumu bilmeyen kalmadı. "@ahmethc is following you" mesajından sonra, "acaba zirvede bıraksam mı?" diye, mesaja dakikalarca bakıp, sevinç çığlıkları atmama konu komşu ne anlamlar yükledi bilemiyorum ama ciddi ciddi bu anı ölümsüzleştirmek için gitmeyi istedim Twitter'dan!
Kendini beğenmiş filan demezseniz, şunu da not düşmeliyim ki, A.Hakan takibinden önce ve sonra, değer verdiğim çok "ünlü" takipçim vardı ve oldu.
Üstelik, hemen hepsi karşılıklı sohbet ettiğimiz kişiler oldu.
Özellikle @ahuozyurt'tan söz etmemek hainlik olur diyorum! Bence herkesin takip etmesi gereken asıl fenomen o'dur! Hayranıyım, tam anlamıyla "kültür abidesi, siyasete,magazine esprili yorumlarıyla can veren, harika kadın.

Tamam, reklam kokan satırlar demeden asıl konuya klavye vurayım.

Twitter, kabul etsek, etmesek kamuoyunda epey etkili.
Ha kaç kişi arasında?
Nüfusumuzla, Twitter kullanıcılarını oranladığımızda, ulaştığımız rakam o kadar düşük ki.
Yani gazete köşelerinde takip eden etmeyen, nerdeyse tüm yazarlar bu platformdan sözetsede, sanat dünyasının kişileri "popüler ünümü korumanın yolu galiba Twitter'dan geçer" mantığıyla, hesap açsalarda, rakamlar düşük.
Ama şöyle de bir şey var ki, bir hesap en az kendisi gibi düşünen, ama üye olmayan en az 1000 kişinin görüşlerini, yaşam tarzını yansıtıyorsa, evet bir anlamda Twitter aynamız.

Bazıları için siyaset, bazıları için sanat, bazıları için spor öncelikli, ve bir temsilci binlerce kişinin temsilcisi sayılır benim için. Üye olmasına gerek yok yani.

Ama inanmak, görmek istemediğim bir durum var ki;

Üstelik takipçi rakamlarına bakarak, bunu üzülerek yazıyorum, bizim insanımız için öncelikli konu magazin ve magazin geyiği.
Eh durum bu olunca, hafiften bundan şikayet etmeye başlayınca, dün gece arkadaşım @jokersoserios'un bana yazdığı bir tweeti aynen buraya alıyorum:
"@Belikce ahval-i memleket maalesef budur,ilgi,alaka ve merak konuları bunlar oldugu sürece daha çok füze kalkanı,bop,işsizlik görür memleket."

Magazine karşı değilim.

Ama kimse darılmasın benim izlemek istediğim magazin, Erol Köse'nin uzuvlarının kaç santim olduğu değil!
Çok düzeyli ve ince esprilerle magazin geyiğini yapan kişiler varken, asıl izlenmesi gereken kişilerin onlar olduğunun farkına varırsak, belki... siz tamamlayın.

Geyiğe hiç karşı değilim, severim, hatta katılırım.

Eh insanız, bir şekilde deşarj olmamız gerek. Sanal ya da gerçek yaşamda geyik olmasa, vallahi çekilmez. Hep ciddi bir duruş sergileyen insanlar nasıl da sıkıcıdır.
Ama geyiğin bile kendine özgü bir felsefesi olsa, bu kadar suyunu çıkarıp rencide etmesek, elimizdeki bu en kuvvetli şakalaşma, dolayısıyla ilişki kurma olgusunu?

Küfür ederim, etmezdim başladım.

Hatta bu konuda Twitter'ın hatırı sayılır katkısını görmezden gelemem. Ama vallahi de billahi de, ister tutucu deyin, ister kibarcık, ne derseniz deyin, özellikle takım muhabbetlerinde her tweetin sonuna amk,bsg yazanların,yakın çevrelerinde, evlerinde aileleriyle sohbetlerindeki durumlarını merak eder oldum?
Tadında güzel küfürler bence, @lilithse'in sözünü çalarak, "genç kızlarımız gelin yamacıma, bu kadar küfretmek sizi sevimli filan yapmıyor! Hatta ördek ağız facebook fotolarınız bile daha sevimli!"

Bir de yeri gelmişken, bir takımın fanı olabilirim, ama bu diğer takımın fanlarına her fırsatta "ibne" dememi gerektirmez! Hatta ileri gidip, "bütün xx'ler ibnedir" dersem, ki diyenler çok, ee canım kardeşim sen benim kardeşime küfür ediyorsun?! Belki de, kendi teyzene, amcana? Az biraz insaf!

Eleştiri

bu konu bizim ülkemiz insanının hala çözemediği konu valla bakın, aşkı bile anlatabiliriz ama eleştiri nedir'e vereceğimiz yanıt, yıl olmuş 2011, hala "vur vurabildiğin kadar". Ama asla bunu itiraf etmeyiz, o ayrı, hepimiz "eleştiriye açığızdır ama eleştireni bloklayıveririz, saçma sapan "ay bayılıyorum sendeki bu pozitif enerjiye" sözünü RT ediveririz! Ah hele siz ünlüler!
Nefret nedeni bu halleriniz ama neden anlamazsınız, ben çözemedim ki.

Hep bildiğimiz, şikayet ettiğimiz şeyleri yazmışsın Belikce, dediniz değil mi?;)

Bunlar da yine bildikleriniz mesela:

- Kardeşim, Twitter her şeyi düşünmüş, bir Retweets butonu yapmış, açar bakarım (aklım var), beğendiğim kişileri takibe alırım. Siz ne diye dakika başı RT'ciliğe soyunup, üstelik en abuk ergen geyiklerini benim önüme dayıyorsunuz ki?
Ha biriniz "Odtü yol olmasın" RT'leyin, yeminle ömür boyu takipçiniz olayım!

- Yine aklım var, gözüm var diyerek, yazdığınız bir şeyi RT'lememiz için, neden DM'den baskı yaparsanız ki? İnanın çok ters etkisi var bende! Yeminle kendimi akılsız, mantıksız hissettiriyorsunuz. Yapmıyorum!

- Herkes istediği gibi kullanır, ee size mi kaldı gönüllü Twitter öğretmenliği? Ha bunun okulu vardı da, bizim mi haberimiz olmadı?

- Bir de hep "ben en doğrusunu bilirim" havasında kişiler? Tamam yazdıklarınız, düşünceleriniz doğru olabilir ama bunları yazarken tweet sonuna koyduğunuz "ahmaklar, gerzekler" sıfatları? Benden söylemesi, bu sözlerle suçlanan, gerçekten ahmak bile olsa, daha fazla ahmaklaşır!

- Kız düşürmek, erkek avcılığı? Ee bize ne? Bu hayatın bir gerçeği. Hatta insanoğlunun en değişmez gerçeği. Bırakın bulan bulsun. Bakıyorum herkes "ahlak abidesi" ! Korkmayın sizden sorulmayacak bunun hesabı. Siz aracı olmayın yeterli.

- Ünlülere laf çakmak Twitter'da en masum eylem bence. Hatta ünlülerin verdiği yanıt blok bile olsa, bununla gurur duyup, ikide bir "ayh falanca beni blokladı" yazanlar var ki, hiç sandığın gibi değil durum canım kardeşim. O laf çaktığın adam seni çoktan unuttu. Ama benim asıl derdim, ünsüz ve birbirini hiç tanımayanların laf çakma gayretleri ki, komedi!
İşte eleştiriyi bilmediğimizin en güzel kanıtı!

- Aforizmalara hiç girmiyorum. Hırsızlıklara hiç değinmiyorum. Ünlü yalakasasısın suçlamaları aman uzak olsun.

Var var, daha onlarca ortak şikayet konumuz var.
Oysa ne güzel bir olanak sunulmuş bize. Kendimizi ifade edebilme, merak ettiğimiz bilgilere, ilk ağızlardan ulaşabilme, ölçüyü aşmayan tweetlere, ünlü/ünsüz herkesden yanıt alabilme vsvs.

Ama izninizle, yazı başında dediğim gibi, bir üye, üye olmayan binlerce insanın temsilcisi, aynasıysa, gerçekten düzeltmemiz gereken pek çok şey var.
Keşke, şu aforizmaları sürekli yazanlar, ne yazdıklarının bilincinde olsalar, belki o zaman gerçekten "amann biz Türkler" diye başlayan cümlelerimiz azalırdı.

Sabrınıza teşekkürler, sevgiler.
Ve ben Twitter'da kurduğum, RT kaygısı hiç taşımayan, ama takipçi ve takip sayısını yükseklere çıkarmayı amaçladığım dünyada mutluyum.

Not: Bir konu hariç! O konuyu ilgili kişi anlamıştır;), o da benim çok özelim, kıskançlığım, hatta üyeliğimi sonlandırabilecek kadar hassaslaştığım bir konu. Umarım, gerek kalmaz, gerçekten değerli olduğumu bilsemde, saçma bile kabul edilsede...
Eh insanın bir de özeli olmalı değil mi? :)

2 yorum:

  1. Bir Twitter gerçeği.. Okunası ve hatta okutturulması gerek bir yazı, ders çıkarana ne mutlu.. Twitten yasamveben

    YanıtlaSil
  2. Bu yorumumun bu yazınla alakası yok aslında, vicdanla ilgili twitine denk düştü diye nereye yollayacağımı bilemdiğimden buraya koyuyorum :))

    TERAZİNİN KEFESİ.. GÖĞSÜMÜN KAFESİ...

    Sol kefede: acı veren haberler, yitip giden hayatlar, "less fortunate" diyerek anglosakson kültürün enfes bir şefkatle sarıp sarmaladığı "özürlüler", annesiz kalan çocuklar, çocuksuz kalan anneler, savaş, bomba, gasp, riya, ihanet, ve...ve....ve....

    Sağ kefede: sabah içilen kahvenin boğazdaki ılık teması ve burundan beyne giden mis kokunun hem bedeni hem de beyindeki serotonini kelebek öpücüğüyle uyandırması, gün içinde bir arkadaşa edilen iki çift hoş kelam, "annecim" le başlayan sohbet, taksi şöförüne önce "iyi günler" demek, pencerenin içine konan kumru, kavşakta gülümseyerek yolu size bırakan kırmızı arabanın sürücüsü, "afiyet olsun" diyen simitçi, pazarlık yapmadığın için ekstradan bir demet daha papatya veren köşedeki çiçekçi....

    duygular bu iki kefe arasında gidip gelirken mutlu bir terazi olmak mümkün mü, bence evet...

    sağ kefeye ağırlık vererek,
    sağ kefeyi doldurarak,
    sağ kefedekilere "layık oldukları" anlamları yükleyerek
    sağ kefedeki herbir "hakkı verilmiş" duygunun, soldaki 4 acı verene galip gelmesi
    günün sonunda, mesela uyumadan evvel, baş yastıkta, gözler kapanmış, rem'e 5 kala ufak bir muhasebe, hesap basit, bir sağ elemanı 4 sol elemanını diskalifiye ediyor...

    Ben "adil" bir teraziyim, sağı doldurup, solda durmadan benden bağımsız kendini biriktirenleri oyun dışı bırakıyorum.

    Hadi sağı dolduralım, soldaki yığılmayı "kontrol edemiyorsak" bile, etkisiz kılalım... Kimbilir, belki birgün sağdakilerimizin gücü galebe gelir ve soldakiler bizi terkeder....

    Böylesine "dengesiz" bir terazi olmayı istemez miydiniz... ben isterdim... ve olacağım...

    Derya
    10.6.2009

    YanıtlaSil