17 Eylül 2011 Cumartesi

Sil baştan

Hayatımı "sil baştan" resetleyip, yeni ev, yeni iş, kendime yeni bir ben lazım dediğim günün üzerinden yaklaşık 7 ay süre geçti.

Önce ev yenilendi, a'dan z'ye.
Ev ve eşyalar konusunda inanılmaz bir naymun hevesliliğim olduğundan mıdır nedir,
ya da içime kaçan bir göçebenin ruhumu esir almasından mıdır,
bir kaç gündür yeni ev ilanları ve dekorasyon dergilerinin sayfalarına gömülmüş buluyorum kendimi.
Biraz da hırs mı yaptım ne? O ayılıp bayıldığım, zincirlerin içinden sarkan, aralarında kırmızı mumluklar taşıyan avizemsi nesneye sahip olma dürtüsüyle, ee alsam bunu nereye takacağım ki sorusu arasında gidip gelirken hırslanmış olabilirim

filan diye düşünürken

yok aslında D) hiçbiri şıkkında kalakaldım dün akşamüstü 17:30 civarında başlayan işten eve dönüş yolculuğum saat 20:08 itibarıyle sona erdiğinde!

Yeni işime başvuru aşamasından, kabulüme kadar geçen süreci Twitter'da paylaşmıştım. Hatta ne giyeceğime kadar aramızda dönen geyiklerimizle, gayet moralli hazırlanmıştım, beni sorguya çekecek insan kaynaklarının sevimsiz elemanının karşısına çıkmaya.
Netekim zafer bizim olmuştu sonunda.
Hepimizi içten tebrik ediyorum!;)


Ev tamam,iş tamam, kılığı kıyafeti derken

cumburlop yuvarlandım yeni ortama

İstekli olduğunuz değişiklikleri yaptığınızda, ilk günler harikadır.
Eviniz en güzel evdir
komşunuz en tatlı insandır
kapıcınız en sadık, güleryüzlü yardımcınızdır
güvenlik görevlisi en içten size sırıtıyordur
ohh hele bir de ulaşım araçlarının ilk duraklardan binebilme lüksünüz varsa, en harika semt sizin taşındığınızdır.

Önce komşudan sıkıldım!
Off ne öyle dakika başı, "bak başın sıkışırsa saat önemsiz, biz buradayız" sempatikliği bahanesiyle zırt pırt kapı çalmalar
haa kapıyı çaldın ya içeri gir, ya işin bittiyse git
yok
ille omuzumun üstünden evin görebildiği kadarını bir tarayacak ki içi rahat etsin!
Hayır ablacım, aradığın kişi benim evde değil diyesim gelir susamam diye, aramızdaki bu saat başı kapı muhabbetini bitirmek için uygunsuz bir bahane bulup kadından kurtuldum!

Bir sabah, geceyi bende geçiren arkadaşımı uğurlarken, tam da o sırada çöp kontrolüne çıkmış kapıcımızla burun burun gelince pek sorun olmadı
ama
adamın her sabah benim kapıya çöp bırakma saatime denk getirip karşıma dikilmesi canımı sıkmaya başlayınca onunla ilişkilerimi gözden geçirmeye karar verdim.
Yoksa tüm gecelik, pijama koleksiyonumun sitenin diline düşmesine ramak kalmıştı.

Biraz yalnız yaşamanın paranoyaları, biraz meraklı insanlara olan nefretim nedeniyle tüm site yaşayan ve çalışanlarıyla mesafemi korumaya özen gösterirken

dört yanım inşaat işçileriyle sarılıverdi!
Havuzu gören inşaatın yavaş yükselmesiyle, cadde tarafına bakan inşaatın hızla dama ulaşması arasındaki problemi sizler çözedurun, ben bu sefer eve dolan tozlardan ilallah deme faslındayım. Tabi 3 aydır artık hit müzik listemin vinç, taş kırıcı, beton dökücü sesleri olması cabası.

Neyse ki işimi seviyorum (henüz 2 aylık çünkü) ve ilk duraklardan dolmuşa binebiliyorum!

Hıı ben öyle sanıyormuşum!

Yani oturarak gidebildiğim tek dolmuş Bağdat Caddesi'ne ulaşımımı sağlayan Bostancı'dan hareket eden 2.dolmuş. Yolun 1 saatlik kısmını ayakta, 7.5 dakikalık süresini geçirdiğim düşünülürse

ben bu bardağın hala dolu tarafına bakıyorsam? Saflık olmaz mı? :p

Bizim buralara fazla sefer olmadığı için, hergün 11 kişilik oturma 111 kişilik ayakta yolcu kapasiteli dolmuşlarla en az bir buçuk saat süren seyr-i seferimi gerçekleştirirken aklımdaki tek isim kim mi?

Feriha!

Vallahi billahi ben o kapıcı kızına kızmıyorum kendini zengin tanıttığı, zengin bir sevgili (isteyen manita okusun bu sevgili lafını) yapıp, arabadan geçtim helikopterle İstanbul semalarından hepimize tepeden nanik yaptığı için!

Bu dolmuş seferlerinden çok ilginç insan öyküleri çıkmıyor değil.
Hatta her şöförün kendine özgü öyle bir hal hareket şive yani tarzı var ki, onların dünyasına adım atabilmem için önümdeki 50 kişinin arkaya doğru sıkışması gerek.
Ümitliyim!
Bir gün elbet ön saflarda yer alabilirim.
Tabi, yeni işimde sürekli hizmet içi eğitim programı dahilinde, koçlarım tarafından kafama kakılan "azimli ol!" vurgusu beynimde dönüp durduğu sürece.

Eee ne kaldı yenilediğim?
İşim!

Ah en merak edilen konuya geldik işte.;)
Düzensiz çalışma saatlerim, gece ev dönüşlerinde "yorgun ama mutlu" attığım tweetlerim, çalışırken beni sanal dünyaya bağlayan tüm teknolojiden arınmış olmam falan filan derken, "senin işin ne?" diye merak edenlere yanıt verme sürem doldu sanırım.

Hayır, aslında bunun merak konusu olmasını hiç anlayamıyorum ki, ya da ben fazla meraksızım. Çünkü ne kimsenin yaşı, boyu posu, işi, geliri, gerçek kimliği (itiraf ediyorum bir kişi hariç) hiç ama hiç ilgi alanımda olmadı bugüne kadar.

Neyse

MEB kaşeli, üstünde asıl mesleğim yazan üniversite diplomamı duvardaki çerçevenin içinden çıkartıp, "yangında ilk kurtarılacaklar" kutusuna özenle yerleştirdim

ve

İnsanlara daha bir karizma getirdiğine mi inanıldığından mıdır nedir, değiştirildi ya şu mesleklerin isimleri
Gerçi kaçınız, bir mağazada yardım aldıktan sonra, eve dönüşünüzde "ayy satış danışmanı çok şeker bir insandı" diyorsunuz bilemem ama
ben ana dilimle yazayım
tezgahtarım!

Bazen tezgah arkasında, bazen depoda, bazen kasada, bazen güvenlik görevlisi, kısaca bir mağazada müşteriyi rahat ettirebilmek için sürekli güleryüzlü, enerji deposu, moral kaynağı milyonlarca "bayan mutluluk" lardan birisiyim yani.

Şimdilik...


Not: Aman nolur girdiğiniz her mağazada önünüze çıkan saçı örgülü tezgahtar... ay satış danışmanına "Belikce?" diye yaklaşmayın, ben sizi yazış şeklinizden tanırım zaten.:P

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder