11 Ekim 2010 Pazartesi

Sarhoş yazılar... hayaller

Ne çok tamlamamız var değil mi sarhoşlukla ilgili? Aşk sarhoşu, mutluluk sarhoşu, düş sarhoşu, para sarhoşu... say say bitmez. Ya bir olağanüstü gerçek mutluluk için kullanırız, ya bulutların üzerinde gezinenler için.
Genellikle bu sarhoşluk tanımlamalarını gülümseyerek yaparız, ortalığa kusup, abuk subuk konuşan içkiden midesi bulananlar aklımıza bile gelmez bu tanımlamaları yaparken. Hoşumuza gider hatta. ;) Bu sarhoşluk sevdiğimiz sarhoşluktur. Zararsızdır. Eğleniriz bile.
Düş sarhoşları... bir hayalin peşinde, o hayale sahipmişçesine sarhoşlar, ya da sahipse, onun mutluluğundan mutluluk duyarak bizi keyiflendiren sarhoşlardır onlar. Ben eminim hepimiz yaşadık bu içmeden leyla olma halini. Zaman zaman burnumuz yere çakılsada... ;)

Küçücük bir kızken hep bir yerlere gitmek isterdim. Babama mızıldanırdım, "yaaa gidelim gidelimmm..." diye.;)
Ama gidemezdik.
Ve ben her tatil günü hüsran yaşardım.
Yine böyle tutturduğum gecelerden birinde, babam boş bir karton ve kocaman bir Türkiye haritası serdi yere. "Gel bakalım" dedi, "gidiyoruz!"
Harita pembe, yeşil, sarı, mavi renklerle nasıl cazipti.
"Seç bakalım bir şehir!" dedi.
İstanbul'u seçtim.
Babam haritadan İstanbul'u özenle kesti, beyaz kartona o günün tarihini attı ve altına kestiği parçayı yapıştırdı.
Sonra bana İstanbul'u anlatmaya başladı. O kadar güzel anlatıyordu ki, ben şehri adım adım geziyordum o anlattıkça...
Bu oyunumuz Türkiye'yi adım adım gezip, yurt dışına açılana kadar sürdü. Hiç sıkılmazdım. Odamın duvarında asılı kocaman bir gezi rehberim olmuştu. Ben tüm şehirleri gezmiş, neleri meşhur öğrenmiştim. ;)
Yıllar sonra, bu şehirleri gezerken hiç yabancılık çekmedim. Bir düş gezgini sarhoşuydum ben...
Babama hiç teşekkür edemedim beni bu kadar çok gezdirdiği için. Ama o harikalığı yaşattığı için hep minnetar oldum.

Daha sonraları, beni yazmam için teşvik ettiğinde, önce korktum.
Hayal dünyam o kadar geniş değildi ki henüz.
"Bak" dedi babam, "çevrende yüzlerce insan var, yüzlerce yüz, yüzlerce yaşam... bak onlara, sana neler düşündürüyorlar, neler hissettiriyorlar... bunları hayal et, o yüzlere bu hayallerini oturt, ve onların öykülerini yaz."
Önceleri bunu başarabilmek zordu. İnsanlar ya gülüyorlardı, ya asık suratlı, ya öylesine bomboş ifadeli.
Bir gün İngilizce öğretmenimiz sınıfa her zamankinden farklı, daha renkli bir elbiseyle, ve hep bağladığı saçlarını çok hoş bir dağınıklıkta bırakarak girdiğinde... o gün ben dersi dinlemedim! Öğretmenimin öyküsünü yazdım kafamda. O bir mutluluk sarhoşuydu...
Böyle başladım yazmaya.

İnsanların yüzlerindeki ifadelerle kurduğum hayaller öykülere dönüştü, öyküler öyküleri tamamladı, duvarıma her gün yeni bir öykü astım. Hiçbiri gerçek değildi. Ama benim hayallerimdi... ve o hayallerde mutsuz insan hiç olmadı.
Yazdıkça mutlu oluyordum, mutluluk sarhoşuydum hayallerimin. Küçüktüm...

Ve bir gün yine içmeden sarhoş olup, acı bir öykü yazdım.
Artık babam yoktu!
Mutsuz insanların yüzlerinden bile mutlu öyküler çıkarabileceğimiz, o insanlar adına hayaller kurup, mutlu öyküler yazabilmeye beni teşvik eden insan yoktu!
Öykülerim acılaşmıştı.
Sarhoş değildim artık! Ölüm acıydı.
Babam ve ben bir mutluluk oyunu yaratmıştık. En kötü öyküsü olan insanın bile, bir gün bir an için mutluluk sarhoşu olabileceğinin oyununu oynamıştık.
Ve ben artık tek başımaydım. Oyun arkadaşım yoktu.
Ama benim canım arkadaşım, bana o kadar güzel bir miras bırakmıştı ki... bir zaman sonra, insanların mutluluğu için attığım her adımda, onun bir adım geriden bile olsa... kimbilir belki bir adım önümdeydi hep, bir mutluluk öyküsü yazmayı başarabildim. En mutsuz kahramanımı bile mutsuzluğa uğurlarken, onu mutlu edecek bir sarhoşlukla yolladım.

Ben bir düş sarhoşuyum.
Burnum çokca yere çakılsada...;)
Sarhoş yazılar yazarım. Ama bilirim ki, her mutsuzun ille bir mutluluk öyküsü vardır.
Ya buna tutunur, ya unutur!
Ben tutunulacak düşlerin peşindeyim.
Polyanna değilim... ama "bak o gün nasıl mutluyduk..." diyenlere, "neden bir kez daha olmayasın?" diye soranlardanım.
Sarhoşluğumda...
Yaşam her zaman gülmez insana bilirim.
Hatta hiç gülmeyenleri tanırım.
Ama birazcıkda olsa, mutluluğu tatmadı mı her insan?
Eee o zaman?
Biliyorum, hayallerin sonu vardır, ve çok hayal gerçeğe dönüşmez. İnsanı tembelleştirir hayaller. Ama yaşadığımız, yaşayabileceğimiz gerçekleri, o ufacık mutluluklarımızı büyütmek bizim elimizde değil mi?
Ya yan gelir yatarız hayallerimiz üstüne, ya yaşatmaya gayret ederiz.
Kavgamızı o ufacık bile olsa mutlu olma hayaline adar, ve kimbilir mutluluktan sarhoş bile olabiliriz.
Tükenmeyelim yeter!

Küçük bir not: Neden mutlu olacağımız hayalleri gerçeğe çevirmek için inat etmiyoruz?
Bir not daha: Sarhoşum ama kavga sarhoşu!
En önemli not: Bugün babamı sonsuzluğa uğurlayacağımızı bilemeden hastaneye yatırdığımız, ölüm yolculuğunun başladığı gün...

4 yorum:

  1. Benim babam çok çalışırdı.Sabah ezanıyla çıkardı evden ,yatsıya belki dönerdi.Severdi beni,Bir kezde lunaparka götürdüğünü hatırlarım hayal meyal.Hiç birşeyimiz eksik olmazdı.:) Şimdilerde babam kadar olmasa da bende çok çalışıyorum.Ama oğlumu ve karımı da ihmal etmemeye özen gösteriyorum.Fakat gel gör ki oğlumla 3 dakka oyun oynamayı beceremiyorum.Deniyorum ama , yine beceremiyorum..

    YanıtlaSil
  2. Yani vakit var ama sen oyun oynamayı beceremiyorsun? Öyle mi?
    Zaten vakit yoksa bile yaratılmalı çocuklar için. En büyük yatırım çocuğa yapılan yatırım denmiyor boş yere.;)
    Oğlunun yaşını yazarsan, onunla oynayabileceğin, oynarken seninde keyif alabileceğin oyun fikirleri verebilirim sana.;)
    Sevgiler Yavuz.

    YanıtlaSil
  3. harika! babanızın sizinle yaşadığı, size yaşattığı şeyleri ben de ileride baba olursam diye bir yere not aldım bile.

    YanıtlaSil
  4. Unutmamanızı dilerim bokkafa. Hazır oyunlarıda çocuğunla birlikte oynamak keyifli ama çocuklar için anne babalarının yarattığı oyunların anlamı çok farklı.;)

    YanıtlaSil