3 Ekim 2010 Pazar

Sanal,ben,onlar,biz,hepimiz

Daha önce Msn kullanımında dünya ülkeleri arasında hatırı sayılır bir derece almıştık, bu hafta Facebook kullanımında dünya dördüncülüğü ile yüzümüz bir kere daha güldü. Facebook yöneticisi Türkler'in ne kadar sosyal insanlar olduğuna dikkat çekerek, kutladı! Sıra Twitter anketine gelene kadar, eminim Türk kullanıcı sayısı hatırı sayılır derecede artacak, ve bu ankettende alnımızın akıyla çıkacağızdır. Yani umuyorum, bekliyorum.
Gerçi bu araştırmaları yaparken neyi sayıyorlar, tam olarak anlamış değilim. Benim bir arkadaşım var, kendisine ait 7 ayrı Msn'i var! Msn kullanmıyorum ama benimde 2 ayrı hotmail hesabım, bir gmail hesabım var. Facebook üyeliğimi erkek arkadaşımdan telefon beklediğim bir sırada, bana sanal bir kahve yollaması nedeniyle "deactive" etmiştim, bir daha da hiç açmadım. (Erkek arkadaşıma nolduğunu merak ederseniz, bir sonraki yazımda bu renkli,neşeli,hüzünlü,ilginç öyküyü anlatırım.;) )Kısacası, bu sayımlarda benim pozisyonum nedir bilemiyorum ama... kendimi biraz ezik hissettiğimi itiraf ederim.
Ve...
Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken bu sanallık durumunun canını sıktığını, karşılıklı geçip kahve içmenin... devam etmiyorum, hepimizin artık ezberlediği cinsten bir sohbet. Sanal dünyanın vazgeçilmez #klise si! ;) Herkesde bir şikayet, ama herkeste bir sanallık, sanallıktan kopamama durumu. En bilindik sözle, bu ne perhiz bu ne lahana hesabı. Nedeni, niçini bırakalım ciddi bir şekilde İsviçre'liler araştırsın. Sosyologlar araştırsın demiyorum, çünkü kendimi bildim bileli İsviçreliler her şeyi araştırıp, delilsiz sunarlar. O kadar güvenilir millettirler yani. Bir aralar İsviçre'nin ülke değil, Nasa tarzı bir araştırma merkezi filan olduğunu sanan bir arkadaşım bile vardı.
Yani benim anlatacaklarımın hepsi "bana göre" dir. Bilimsellikle ilgisi yoktur, yaşanmıştır, gözlenmiştir, uydurma değildir ama kayda değer mi bilmiyorum. Maksat blog bugün boş kalmasın.;)
Bu yazıyı okuyacak olan herkesin sanalla ilgili bir anısı olduğundan kuşkum yok. Üşenmeyip eklerseniz, gülüşürüz, halimize ağlaşırız, kendimizle kafa buluruz. Yazıları okuyanların bana twitter üzerinden yorum yapmalarına, tartışmalarına alışkınım gerçi.;)
Benim sanal maceram, google'a "forum siteleri" yazmamla başladı. Kafama uygun bir tanesine üye oldum. Avatarlarda yer alan fotolara bakılırsa epey "elit" bir sitedeydim. Konu başlıklarıda tatminkardı. Felsefe bölümünü tıkladım... ve macera başladı!
Ben Hegel üzerine bildiklerimi döktürürken, özel mesaj kutuma düşen mesaj sayısındaki artışın farkında bile değildim. Büyük iş başarmış kişilerin rahatlığıyla arkama yaslanırken... aa bir baktım 17 mesaj! Aman bende bir sevinç, bir mutluluk... Yazdıklarımı tebrik ediyorlardı mutlaka. Açtım: "Nerden? İş/okul? Yaş?", açtım: "Asl?"... iyi ki resim yüklemeyi bilmiyordum da, profil fotom sitenin kendi logosuydu;) Yanlış anlamayın, güzel,çirkin konu değil, önemli olan kullanıcı adı ve "ya tutarsa" mantığıydı. Bunu yıllar içinde anlayacaktım.
Hep bir fırlama yanım vardır, inkar etmiyorum. Daha önceleri okuyanlar bilirler, bastırılmış her türlü duyguyu çok sonradan yaşamaya başladım. Herşeyden biraz eğlenceli yan arama maymunluğu tamamen bundan kaynaklanıyor.
Sitelerin asıl amacının ne olduğunu anladığımda, hiç itiraz etmeyin, gerçekten beklentileri farklı kişilerin işgali altında pek çok site, daha afilli bir isim buldum kendime: Janet!
Bu Janet'i iki kafadar arkadaş birlikte kullandık, ve çok eğlendik. Hiç bir randevu talebini geri çevirmedik! Gittik üstelik pek çoğuna. Hatta utanmazca beklettiğimiz insanın yanına kadar gidip, "saatiniz kaç acaba?" diye sormayı ihmal etmedik. Hatta aynı adreste birden çok kişi çağırıp, uzaktan resimlerini bile çektik. O garipler bekleyedursun, biz çoktan yeni kurbanları arıyorduk bile farklı sitelerde.;) Ayıplıyorsanız okumayın lütfen, çünkü hiç biri rencide amacıyla yapılan yaramazlıklar değildi. Sulu zırtlak ilişkilerin, iki selama bir şiire, bir güzel söze, ya da iki geyiğe dayalı yüzeysel ilişkilerin biraraya getirdiği insanların bekletilmesi olayı deyin geçin. Bilmiyorum artık sosyologlar bu açlığı nasıl değerlendirirler? Ama bildiğim bir şey varsa, bizim ülkemizdeki tecavüz vakalarının çoğunun altında yatan bu bastırılmış açlığın mutlaka düzgün bir şekilde incelenmesi, ailelerin ve gençlerin mutlaka bilinçlendirilmesi gerekliliğidir.
Bu konuda erkeklerin yalnız olmadığını hatırlatırım. Çünkü bir diğer kullanıcı adımda Ömer'di! Ve Kadıköy'de Boğa'nın altında bekleyenler her zaman erkekler değillerdi!!
Bu durum uzun sürmedi, kazasız belasız atlattık ama...
Hep konuya hakim taraf olunamıyor ki.;) İlk dolandırılışım, genç bir evli çift tarafından gerçekleştirildi! Hasta bir çocukları vardı, ve durumları hiç parlak değildi. Kadın ayrı ağlıyor, erkek ayrı. Ve bir sabah kadın hastalanan çocuğunu acile götürdüğünde, nette (!) olan baba, bana yardım edip edemeyeceğimi sordu. Ettim! Bu yardımlarım 1 ay kadar sürdü. Ben 1 milyardan biraz fazla bir rakamla kurtarmıştım ama bunların deşifresinden sonra öğrendik ki, forumun merhametli ahalisinden toplam 10 milyar bir ödeme yapılmıştı kendilerine... ;)
Gülüyorduk, eğleniyorduk ama ciddi vakit ayırıyordum geceleri.
Böyle sürmezdi elbet, ve aslıma dönüp, tüm bu (anlatamayacağım kadar çok) saçmalıklara son verdim.
Ta ki, bir yıl sonrasında çok yakın bir arkadaşım gerçekten çok yararlı bir forum sitesi açıp, bana görev vermeyi teklif edene kadar!
Site yavaş yavaş büyüyordu. Çok sıkı kontrol edilen, konularla ilgili gerçek uzmanların konuk yazar olarak katıldıkları ciddi bir site. Öyle ki, tanışma toplantısı yapıp üyelerle birlikte olmaktan sakınca görmedik. Hatta bu fikir/ eğlence toplantılarını rutine bindirdik.
Ve... şu anda paylaşırken bile ellerimi titreten, uzunca bir süre bırakın neti, insanlardan uzaklaşmama neden olan olayları yaşamamla birlikte, canım arkadaşım gelecek vaadeden sitesini kapatı ve dağıldık.
Facebook'ta çok kısa bir süre kaldım.
Sonra Twitter'ı keşfettim. Gerçek yazarlar, profesyonel isimleri takip. Anında haber alabilme özelliği.
Ama bu kadarla sınırlı kalmıyormuş.;) Sohbet sohbeti açıyor, ekleyenler, eklenenenlerle değişik ama bilindik bir sohbet dünyasına adım atılıyormuş. Bilindik sözünden lütfen kimse alınmasın, alınacak olanlar zaten benim okuyucularım arasında yok.;) Umarım.
Dağılan siteden bana kalan güvensizlikle henüz kendi fotomu, gerçek ismimi paylaşamadığım için üzgünüm. Kendimi yarım hissettiğim zamanlar olmuyor değil. En güvendiğim kişilere "bak ben buyum" demek ben istemez miyim? ;(
Bir süre daha yenemeyeceğim bu korku için sizlerden özür dilerim.
Çünkü bir gece, çok yakın saydığım bir dostuma adını seslendiğimde, beni dinlemedi, ne anlatmaya çalıştığımı sormadı bile.;) Sildi, gitti. Canı sağolsun. Ama bu da bana ders olsun. Demek biraz daha zamana ihtiyacım var, insanlara gerçekten güven vermek ve güvenilmek adına...

Not: Uzun oldu.;) Hakkımda biraz farklı düşünüyor olabilirsiniz, bu riski göze aldım. Çünkü hiç bir zaman olduğumdan farklı bir karakterle tanınmak istemem. Çok duygusalımdır, çok romantiğimdir, ama yaptığım hiç bir yaramazlığı "ben televizyonda belgesel izlerim" türü yalanlarla örtbas etmek istemem.
2.not: Bu yazıyı biraz daha rahat okunacağını tahmin ettiğim için yana yatırmadım.;) Farkındayım estetik değil.

9 yorum:

  1. Yazıyı okuyan bazı arkadaşlardan şakacı dm'ler alıyorum.;) Tam olarak anlaşılamadım mı? Bu tip şakalar, epey gerilerde kaldı. Bir de açıklama yapmam gerek heralde.;) Sanalda tanıdığım hiç kimseyle toplu görüşmeler dahil, görüşmeyi düşünmüyorum. Belki bir kaç isim... Hayranı olduğum Yazgülü Aldoğan gibi.
    Ukalalıktan değil;( yanıt yazıda.
    Teşekkürler.;)

    YanıtlaSil
  2. İnsanlara güvenmemek zorunda mısın? Yemişim güvenini yaaa:) Ben önüme gelen herkese güveniyorum.Bak gerçekten:)Hiçde bişiy olmuyo :) Gerçi neden bişiy olmadığını hiç düşünmüyorum ama, olsun böylesi daha güzel.En azından kimseye mahçup olmuyorum. :)

    YanıtlaSil
  3. Yavuz çok önemli bir şeyi yazmama neden oldun yorumunla.;)
    Güvensizlik derken...
    Bu yazıyı ben okusam, bana şöyle sorardım. "Sende bu kadar kişiyi kafaya almışsın, sana nasıl güvenildi?";)
    Açıklayayım.
    O işletmeler,hiç bir sohbeti uzatmadan, en fazla iki günlük saatlerle sınırlı sohbetlerin ardındandı. Maddi, manevi yaralanan hiç kimse olmadı. Oyun gibi...;)
    Bana yaşatılansa oyun değildi!;(
    Güvenim sarsıldıysa, korkuyorsam nedeni budur. Yoksa gizemli olayım, aman kimim merak ettireyim gibi saplantılarım yok. Allaha şükür, sağlıklı, lafı sözü dinlenir bir insanım, hepimiz gibi.

    YanıtlaSil
  4. Sana ne yaşatıldığını bilemem ama içinde ki acı bir mağdurun karın ağrısı gibi geliyor bana. Başından geçen her neyse,bir pencere deliği bile bırakmadan, sana koca koca duvarlar ördürmüş.Garibim. Biliyor musun? Mağdur olmak güzeldir. Ne kadar ağır olursa olsun çekersin acını,tahliye günü yeniden başlarsın hayata.Bir de vicdan azabı var.Sen bunu taddın mı bilmem ama ,binlerce kurtçuğun küçük diş darbeleriyle sızlata sızlata ciğerlerini kemirmesi heralde çok daha az bir izdırap verir insana."İnsandır,hata yapar" demeyle çözülemeyecek ağır yüklerin yoksa eğer sırtında, yaşamak lazım, gerektiği gibi.Sen Dünyaya bakışınla bunu hakediyorsun.Bize gelince,zamanında alacağımızı aldık,çıksın diye 40'mızı bekliyoruz . :) Kim demiş kaybedenler mangal üfleyemez diye? :))) Bunları neden mi yazıyorum? "Avcı yaralar kekliği,ağrıma gider ,çok zor gelir"

    YanıtlaSil
  5. yaziniz cok tanidik geldi :) benzer seyleri yasadim... ve suan twitter ve blog hesabim var sadece... guvenmek zaman alan bisi diye dusunurdum hale oyle dusunuyorum ama uzun zamandir tanidigin kisiler de yamuk yapabiliyor :)) gulup geciyorum artik her seye...

    YanıtlaSil
  6. Yavuz, hatalarım olmuştur, ama vicdanımı çok yaralayacak hatam oldu mu? Sanmam.;)Özür dileyecek hatalarım vardı, diledim, anlayış göstermek yada göstermemek artık karşı tarafın vicdanı. Ama neden olduğum anlaşmazlıklar canımı çok sıkar. Sanalda anlaşılmak gerçekte anlaşılmaktan daha zor.

    Sare merhaba.;)
    Sanal dünyada yaşadıklarımız 3 aşağı 5 yukarı aynı şeyler olunca yazılar tanıdık oluyor. Tedbiri elden bırakmamak gerek. Sonuçta, hepimizin yaşamında yer alan pek çok arkadaşımız, dostumuz var. Sanalda insan silmek, kendini yoketmek çok kolay. İşimizi kolaylaştıracak bir dolu buton var;)Gerçek yaşamda zor inşa edebildiğimiz dostlukların kaybı herhalde çok daha yıkıcı;( Bir gidenin yerinin en kolay doldurulacağı yer sanal...

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  7. at izi it izine karıştı derler ya.. bir an durdum düşündüm benim reel hayatımda aynen sanal hayatım gibi saçmalıklarla dolu.. sanalım gerçekliğime bulanmış gerçekliğim kendini yitirmişcesine bi ömür tüketiyorum.. Yazının her cümlesi iç gıcıklayıcı gerçekliğinde hayattan şeylerle dolu.. Bu tarz şeyleri her okuduğumda da aklıma ilk kendiside sanal isimler kullanan Sagopa Kajmer'in (Yunus Özyavuz) Aşk Olsun şarkısı gelir nedense..

    Yüreğine sağlık kardeşim.. süper özetlemişsin.. cesaretin adına da tebrik ederim.. herkesin yazamayacağı şeyleri de yazmışsın..

    E.E.Cummings der ki: ''Seni diğerlerinden farksızlaştırmaya gece gündüz çalışılan bir dünyada kendin olarak kalmak dünyanın en zor savaşını vermek demektir.. ve bu savaş başladı mı artık hiç bitmez..''

    Değiştirmelerine izin verme.. Dönüşmede..

    YanıtlaSil
  8. Sanal dünya gerçek dünya diye pek ayıramıyorum Orhan. Sonuçta bsayarları kullananlar gerçek insanlar. Sanalda kendini ne kadar farklı tanıtmaya çalışsanda, uzun vadede kişiliğini, düşüncelerini saklayamazsın. Yani, kopyala yapıştırı sürekli kullanamazsın;) Doğal olarak bu tip kişiler bir süre sonra cazibelerini yitiriyorlar. O nedenle dürüst davranıp, benim düşüncem, benim bakış açım, benim yaşam görüşüm böyle diyebilmek gerekir. Herkes beni sevsin gibi bir düşünce eziklik. Gerçek hayatta oynamak biraz daha zor. Yüzler, hareketler var ve kendimizi ele vermemiz biraz daha kolay.
    Sanalda farkındaysan rahat bir insanım, bazen aşırı yüklenmelerim oluyo, sonradan düşündüğümde "gereksizdi" dediğim. Ama inan gerçek yaşamımdada pek farksız değilim. Biraz aceleci yapımdan kaynaklanan bir durum, değiştirmem, düzeltmem gerekirse bunu değiştirmek isterim. Daha olgun davranabilmeyi...;)
    Ama karakterimin değiştirilebileceğini düşünmüyorum, ne sanalda, ne gerçekte.

    YanıtlaSil
  9. en az yazı kadar dikkat sürükleyici bi yorum ne dicemi bilemedim gecenin 03:13 ünde çareyi uyumakta buluyorum..

    YanıtlaSil