7 Ekim 2010 Perşembe

Ağlamak güzeldir ama...

Şurası bir gerçek, ben asla Sezen Aksu dinlemekten vazgeçmem. Sezen Aksu'yla hiç tanışmadık. 7 ya da 8 kere konserine gitmişimdir. Her seferinde sahneye terzisinden, köpeğine kadar çıkarıp tanıtmıştır ama benim kendisine yaşamıma dair bir fotoğraf gösterebilme şansım bile olmadığı için tanıştık saymıyorum tabi ki. ;)
Sezen kimdir, nasıl bir yaşam sürer, kokain kullanır mı, ilişkileri nedir, nasıldır... hiçbirisi ilgi alanıma giren şeyler değil zaten. Ben şarkılarını seviyorum. Ve iddia ediyorum, içinden Sezen şarkısı geçmeyen tek bir kul kalmamıştır Türkiye'de. Ya da geçecektir...
Zeki Müren bir fenomen değil midir?
Bir zamanlar radyolarını, iğneli pikaplarını açanlar cızırtılı bile olsa onun şarkılarıyla mest olmamışlar mı? Çalıştığı gazinolar önünde kuyruklar oluşmamış mı?
Hala Zeki Müren söylediğinde gözlerini kapatıp bir başka aleme dalıveren insanlar yok mu?
Üstelik Zeki Müren, pek çok kişinin "Aman Allah korusun, oğlum böyle minicik şortlarla, apartman topuklarla gezerse..." diyerek, fotoğraflarına bakınca bıyık altından gülümsediği insandır.
Toplumun büyük bir kesimi tarafından onaylanmaz kendi cinsine eğilimi!
Ama şarkılarını dinlerken, zevkle kendinden geçerken kimsenin aklına gelmez ne o bol makyajlı fotolar, ne de cinsel tercihleri.
Sezen Aksu, son referandumdan sonra, adı üzerinde epey tartışılmış bir isim. Bir bakıma kişisel tercihini kullanmış, "evet" demiş.
Kişisel tercihler sıralaması yaparsak, günümüzde starlaşmış pek çok ismin, bize hiç uygun gelmeyen davranışlarıyla karşılarız.
Ama kişisel tercihleri kişilerin başarılarını engeller mi?

Ve ben aslında Sezen Aksu'yla ilgili yazmayacaktım.;)
Bugün akşamüstü ilk kez dinlediğim bir şarkısını, yaklaşım bir saattir tekrar tekrar dinlediğimden olsa gerek, onunla ilgili bir kaç şey yazmak istedim sadece.
Yaşadıkça Sezen Aksu dinlerim. Çünkü biliyorum ki, yaşadıkça beste yapacak ve her yaşımızın bir şarkısı olacak...

Bugün çok kötü bir gündü!;(
Bir gün öncesinin yorgunluğuyla çalan saati duymamışım. Ta ki telefonum kimbilir kaçıncı kez çaldığında gözlerimi aralayabildim, ama geceleri penceremi açık bırakma huyum olduğundan, sıcacık yataktan buz kesmiş odaya kalkmak istemedim.
Güne bir saat gecikmeli başlamanın siniriyle, ne bir gece önce tasarladığım kılığı denkleyebildim, ne çayıma dokunabildim, ne de saçlarımı, ziyaretçim minicik erkeğin sevdiği gibi tarayabildim! Üstelik o erkekle randevumuza geç kalmıştım. Gönlünü alabilmek için epey uğraş verirken... ilk kez aslında orada olmadığımı farkettim.;( Sadece profesyonelce davranıyordum!
Öğlen saatlerine doğru gazeteleri açtığımda, memlekette olumlu hiç bir gelişme olmadığını görünce sıkıldım.
"Sen memleketim gibi güzelsin... "dizeleri aniden aklıma geldi Nazım'ın.
Güzel olan ne kalmıştı? Güzel olanlara dikilen bunca göz varken, daha ne kadar güzel kalabilecekti memleketim?
İnsan canı sıkkınken, canı acımışken herşeye neden kızar, her söylenene neden alınır, bunu çözmek zor değil ama, hem kızgın, hem kırgın hem canı yanarken kendisinden başkalarını bir farklı kırıyor galiba.
Ben bugün akşamüstü saatlerinde ardımda epey kırgın insan bıraktım!
Sonrasında neşeli olmaya gayret ettikçe, o kırgın yüzleri anımsayıp, neşemde boğuldum!
Eski filmlere merakım malum, daha önce Hülya Avşar'lı sinema versiyonunu izlediğim için dizisini izlemediğim Fatmagül'ü bahane edip ağlamak için televizyon karşısına oturdum.
Ağladım...
Şimdi tek bir repliğini bile anımsamıyorum ama ağladım işte.

Bugün kötü bir gündü... çünkü kendimi anlatabilme sancısını hayatımda ilk kez bu kadar zorlu yaşıyordum.
Biraz da Terazi burcunun baskın özelliğinden midir nedir, haksızlığa uğramayı, uğratmayı, ve başkalarının uğramasını asla asla asla istemem. Babamın eğitiminin sadık bir öğrencisi olduğumu da eklersem... haksızlık sadece kendime değil, bir başkasına da yapılsa ben o gün mutsuz oluyorum. Kendimi paralarcasına mutsuz. Hiç ilgim olmayan olaylarda karakollarda sabahlamalarım vardır, bir kere yazmıştım.
Sakın yanlış anlaşılmasın, bu kez hem haklıydım hem haksız.
Hem kendi hakkımı korumalıydım, hem kimsenin hakkına saygısızlık etmemeliydim. Öyle bir karmaşadır ki, çözüm ararken kırarsınız, dökersiniz... ama her kırış döküş aslında kendini kırmak dökmektir, sonradan anlarsınız.

Bunları neden mi yazdım?
Hiç kimseye öğüt verecek durumda değilim, bunun tabi ki farkındayım. Ama az çokta olsa, yaşamda hepimiz benzeri olayları, farklı şekillerde yaşıyoruz. Belki birbirimize içimizi dökersek, yapılması gereken doğruları birlikte bulabiliriz.
Ben kendi adıma, insanın bir şeyi kabul etmesinin gerekli olduğuna inandım bugün: Kendi öfkemizi, kendi acımızı, bunlarla hiç ilgisi olmayan insanlardan çıkarıp, onları huzursuz etmenin, kırmanın ne kadar onarılmaz hatalara neden olabileceğini anladım. Birbirini çok seven insanların bile bir yere kadar bu duruma hoşgörü gösterebileceğini, anlayabileceğini ama sonrasının istenmeyen çirkinliklere neden olabileceğini anladım. Bunlar zaten bildiğimiz şeyler değil mi? ;)
Asıl anladığım ise: Kim olursan ol, ne olursan ol, hatalarınla, doğrularınla, güzellik ve çirkinliklerinle... bil ki aynı zaaflar karşındaki kişilerde de var. Yok yok;) sana yapılmasını istemediğini.. diye başlamayacağım asla.;)
Yozlaştırmamak!
En yakınımız bile olsa, ilişkiyi yozlaştırmamak gerek. Beni tanır, iyiniyetli olduğumu bilir, anlar gibi tesellilere sarılmamak gerek. "O anda aklım karmakarışıktı... seni kırdım ama özür dilerim"'le başlayan hiç bir cümleyi kullanmamak için, ilişkilere özen göstermek gerek. Yanlış bir imajı düzeltmek çok zor oluyor sonra. Kime kızgınsak, kime kırgınsak, gerçek muhatabımızla kavga etmek asıl olması gereken.

Sezen Aksu'nun en sevdiğim şarkılarındandır, "Ağlamak Güzeldir".
Sakın utanma der ya, utanmadan ağlamak güzeldir işte! Bir diziyi, bir şarkıyı bahane ederek ağlamak değil, sarsıla sarsıla utanmadan ağlayabilmek... hatalarına! Ve bir başka kez ağlamanın gerçek güzelliğini yaşayabilme umuduna.

2 yorum:

  1. keşke (bu kelimeyle pek aram yok, hatta arkadaşım değil diyebilirim, ama yine de keşke) bu yazıyı on dakika önce, yazıp, kontrol edip, az biraz değiştirip, en sonunda yolla düğmesine bastığım e-mailden önce okumuş olsaydım... beni bana hatırlatmak için... fırsat olursa özür dileyeceğim, inşallah. teşekkürler. evet "Ağlamak Güzeldir" ve ağlamak güzeldir :))

    YanıtlaSil
  2. Ya aceleden, ya geç kalmışlıktan sonra "keşke..."
    Fırsatı bulmanı dilerim sadece Ayşe, eğer istiyorsan. Özürler çoğalmasın dilerim.
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil