24 Haziran 2011 Cuma

Davul dengi dengine hesabından

Kimbilir belki hepimiz yaşadığımız sürece aynı ya da benzer deneyimleri yaşıyoruz, farklı zaman, farklı mekanlarda.
Aynı şeylere seviniyor, aynı şeylere üzülüyoruz. Değişen sadece zamanlar, mekanlar yüzler.
Herkes ölümü, doğumu yaşamıyor mu? Aşık olmuyor mu? Aldatılmıyor mu? Dost kazığı yemiyor mu? Satıcı parayı eksik aldığı zaman seviniyor, yere para düşürüp kaybettiğinde üzülmüyor mu? Tuttuğu takım gol atınca sevinirken, karşısındaki üzülüyorken, bir başka gün sevinenler, üzülenler yer değiştirmiyor mu? Bir çorbanın tuzundan yakınan birileri, bir başkası yakınırken, mis gibi kuru pilavı mideye indirmiyor mu?

Say say bitmez!
Akp'nin seçim şarkısı gibi bir şey; Aynı yoldan geçmişiz biz! ;)

Ama işte

Bu geçişlerde, karakter özellikleri baskınlığıyla farklı tepkiler gösteriyoruz.
Bir başkasının "aman boşver, değmez" vurdumduymazlığı, bir başkasının ta derinlerinde onarılması mümkün olmayan yaralar açıyor.
Bir diğerinin kabul edemediği davranışlar, diğerinin umursamadığı, basit ayrıntılar olarak kalıyor.
Birbirimize akıllar vermeye başlıyoruz, kendi doğrularımızca, ya da gerçekten doğrularla. Hani olay anında psikolojisi farklı olur kişinin, objektif bakabilmeyi rafa kaldırır ya, hah işte tam o zaman gösterdiğimiz yol doğrudur ama dinlenebilirse tabi.;)

Artık doğuştan getirdiğim karakter özelliğinden mi, yoksa canım babamın çaktırmadan empoze ettiği tarafsız bakıp, düşünebilme, soğukkanlılığını koruma özelliğinden mi, belki her ikisi, gerçekten olaylara objektif bakmayı başardığım söylenebilir.

Hiç bir olay kendiliğinden ortaya çıkmaz.
Mutlaka bir nedeni, bir sorumlusu, bir de illa ki mağduru vardır. Tabi mağdur her zaman haklı mıdır, çok su götürür bir durumdur.

Aldatılma konusu örneğin?
Aldatılan taraf, mağdurdur.
İyi de neden aldatılmıştır?
Ya da bir cinayetin mağduru?
Neden öldürülmüştür?
Bu saydıklarım anormal ruh durumu koşullarını içermiyor elbette. Sapkın davranışlar tamamen patolojik vakalar olup, anlatmaya çalıştığım konunun tamamen dışında.
Gündelik, standart insan yaşantıları söz ettiğim.

Objektif bakış açısında, iki taraf hem haklıdır, hem haksızdır. Doğru olan, haklılık ve haksızlık paylarının oranını bulabilmektir.
Kişinin kendisi için değerlendirmeleri de konuya dahil.
"Bana bunu bunu yaptılar, bunu nasıl hak gördüler,vsvvs..." sızlanmalarını bir kenara bırakıp, "ben ne yaptım da, bu davranışı hakettim?" daha doğru bir yaklaşım değil mi?
Eskilerin dediği gibi, iğneyi kendine... durumu.;)

Bu yazdıklarım tamamen kişisel bakışım yaşama. Yani okuyanı bağlamaz.

Başıma bir olay geldi benim, aldatıldım!
Tüm yaşantımı kökünden etkilemiş bir olay.
Hiç sormadan, sorgulamadan terkettim mekanı! Çok kızgındım, çok yıpranmıştım, o ruh haliyle sormaktan ötesine geçebilir, çok daha vahim sonuçlar yaşayabilir, yaşatabilirdim.
Beynimin bir köşesinde taşıdığım soru işaretine, yanıtlar aradım. Yine öncelikle kendi hatalarımı tarayarak.
Vardığım sonuç, ufak tefek gençlik hatalarının, bana yapılan hakaret karşısında epey hafif kaldığıydı. Bence elbette.
Epey süre bekledim.
Hani diyoruz ya, insan geçmişiyle hesabı kapatmadan, sağlam bir gelecek kuramaz diye. İşte bu sözün doğruluğuna inancım tam benim.
Tüm hayallerimi yerle bir eden aldatılmadan sonra, yaşadım, farklı dünyaların içine girerek.
Uzunca bir süre sonra, artık suların durulduğu bir zamanda hesabımı kapatmak üzere yola çıktım. Kendimce, bir özür alacaklıydım çünkü. Ve tabi ki bir savunma dinledikten sonra.

Ve geçmişle en büyük hesabım kapandı!

Ya sonra mı?;)

Anladım ki, biz hesapları hiç bir zaman kapatamıyoruz. Bir defter kapandığında, açık olan defterlerin hesabı sürekli artıyor.

Farklı konular, farklı hesaplaşmalar...
Bazen bir söz, bazen bir çarpışma, ya da bir münakaşa, veya sessizlik. Hesap hep açık.
Yeni bir dünya kurmak isterken, engeller hep var, ama aşılması kolay, ama zor.

Ben, kendim olarak anladım ki, bazı sözleri haketmiyorum, ve daha korkuncu unutmuyorum!
En romantik anı yaşarken, ya da hiç ummadık bir anda o bir söz, bir cümle, beynimin kıvrımlarından, söze yolculuğuna başlıyor.
Hele ki, söz ya da davranış, çok sevilenden gelmişse!
Hele ki, sözü söyleyen bir de sizi anlamak gibi bir gayret içinde değilse!

Sözün kısası, yıllardır objektif bakabilmeyi kendine yaşam tarzı olarak seçip benimseyen ben, belki de ilk kez bu huyumu sorgulamaya başlamalıyım, yoksa sesimi duyurmaya çalıştıkça, daha çok dibe batar olmanın hüsranını yaşamaya başlayacağımdan korkmaya başladım ilk kez.
Çünkü artık düzen değişmiş, her durumda ben haklıyım modundaki kişilerin nüfusu giderek daha bir fazlalaşmaya başlamış ve mutlululuğu, neyi hakettikleri beni ilgilendirmiyor ama, onlara devretmişiz.

Ve ben boşuna bekliyorum!

Acı!

Ama belki, davulun dengi dengine vurmasını öğütleyenler haklı!

Dengini bulabilene kadar sınavlardan en az yarayla geçebilmenin umuduyla...

1 yorum:

  1. Dünyada tüm canlılar kendi hayatını yalnız yaşar. Sosyal yaşam birliktelikleri her ne kadar dost ve segi yüklü olsa da aslında yine yalnızdır bu biyolojik hayat açısından daha gerçektir. Kendi varlığımız dışındakiler den yansıyan olumlu ve olumsuz yansımalar aslında misafirdir.

    YanıtlaSil