19 Aralık 2010 Pazar

Öyle bir geçer zaman ki...


Evet, konu Öyle bir Geçer Zaman ki adlı, son günlerin rating rekorlarını kıran dönem-aile dizisi.

İlk başladığında beklentiler tamamen bir dönem dizisi olacağı şeklindeydi. Dizi ilerledikçe anladık ki, bir aile trajedisi içinde anlatılan bir "dönem" dizisi.

Bazıları hayal kırıklığına uğradılar, bazıları her Salı kaçırmadan diziyi izler oldular.

Hayal kırıklığına uğramadım. Sonuçta bize bir belgesel sunulmuyordu. Dizi, mutlaka bir konu çerçevesinde gelişmeli, konunun içinde dönemin konuları ele alınmalıydı. Yani benim düşüncem bu şekilde, katılır mısınız bilemem. Ancak rating rakamları, eleştirildiği halde dizinin epey kişi tarafından izlendiğinin kanıtı.

Severek izliyorum.

Sevdiğim tabi ki despot babanın parçaladığı aile ilişkilerini, sabırlı annenin toparlamaya çalışması, bu uğurda katil olmayı göze alması, çocukların başlarına gelen tatsız olaylar değil.

Örnek olması açısından, olumlu buluyorum diziyi.

Bazıları isyan ediyorlar, "yok canım bu kadar felaket bir ailenin başına gelir mi? Bir insan babasını yakmaya kadar işi vardırır mı? Bunu yaparken delirmiş gibi kahkahalar atar mı? Bir baba bu kadar hain olabilir mi? Aman bu ideoloji konusunu da aşka teslim ettiler! vsvsvs"


Dizi'yi, ailenin en küçük oğlu Osman'ın anlatımından izliyoruz. Anlaşılıyor ki, şimdilerde 50 yaşlarında olan Osman, bu yaşa gelene kadar biz pek çok önemli dönem izleyeceğiz dizide. Arada bir de 1980 dönemi olduğunu unutmazsak.

Türkiye bu sancılı dönemlerden geçerken, ailenin yaşamında ne gibi gelişmeler olacak izleyeceğiz. Ya da giderek hoşlanmamaya başlayacağız... bunların hepsi olasılıklar.


Dizinin bugünlerde konuşulan sahnesi, evin büyük oğlu Mete'in isyan ederek, evini ve babasını, hatta kendisinide yakmayı göze alması.

Böyle bir nefret!

Benzini dökerken, "beni neden sevmedin baba?" isyanı, tüm gece boyunca izlerken döktüğüm gözyaşlarının sel olmasına neden oldu.

Alevler yükseldiği anda, Ali'nin ilk söylediği isim "Mete" oldu, ve son sahnede oğlunu kurtarmak üzere hamle yaptığı da gözümden kaçmadı.


Bir itiraz okumasam, bu yazıyı yazmazdım.

Bir arkadaşım bu sahneyi abartılı buldu.

Haklı olabilir. Çünkü yetiştiğimiz çevrenin aynasıyız hepimiz. Kişi, standart bir aile ortamında yaşıyorsa abartılı, daha mutlu bir ortamda yaşıyorsa fazlasıyla gerçek dışı bulabilir.

Bu kişiler için gazetelerin 3.sayfalarında yer alan, karakollarda biten aile kavgaları, geçimsizlik nedeniyle işlenen cinayetler, arkadaşlarla sohbet ortamlarında aniden çekilen bıçaklar, annesini öldüren kızlar, babasını yaralayan erkek evlatlar... hepsi saçmalıktır. Evet, zaten çok yanlış ve saçmadır!

Ama ne var ki, anlamsızlığına karşın doğru haberlerdir ve haberlerin başrolünde olanlar için, kendileri kahramandır!

Eğer çıkardığı yangında babasını öldüremezse, Mete'nin içinde ki öfkenin daha büyüyeceğini, daha farklı intikamlar peşine düşeceğini, başaramadığında kendisine ve çevresine zarar verebileceğini tahmin edebilirim.


Aile, çocuğun yaşamda tanıdığı ilk örnektir. Hepimiz önce annemiz, sonra babamız ve kardeşlerimizle tanıştık. İlk rol modelimiz onlardı. İlk aşkımızı onlara besledik, ilk kızgınlığımızı onlara duyduk, ilk onlara yakınlaştık. Onları taklit ettik. Taklit ederek büyüdük.

Annemiz babamız arasında ufacık bir tartışma bizi huzursuz etti. Daha büyük tartışmalar sinirli yaptı, içe kapanık yaptı. Şiddetli geçimsizlik ise dengesiz yaptı. Taraf belirlememiz gerekti. Kendimizce haklı olanı seçip, diğer tarafa giderek kin beslemeye başladık. Oysa onlar dünyada en çok sevdiğimiz insanlardı!

Küçük Osman, pek anlayamadığı olayların içinde büyürken, yıllar sonra şunu diyecekti, çok sevdiği babası evi terkederken onun arkasından. "Ona acıyordum, bu his en korkuncuydu!"

Gerçekten ne kötü bir histir acımak...


Dizi, Ali'nin seferden eve dönüşüyle başladığında, iki çocuğunun bundan hoşnut olmamasından gördükleri şiddeti anlıyoruz. Annenin çabaları ise, ne kadar fedakar olursa olsun yetersiz. Zaten eline bıçağı alıp kocasının metresini öldürmeye çalışmasından, içinde bulunduğu durumun pek normal olmadığını kısa zamanda farkediyoruz.

Zaten son bölümde, başına gelen tüm aksilikler sonucu, annesine sertçe, "Tüm bu olanlar sizin yüzünüzden!" diye isyan ederken, anlıyoruz ki aslında tek başına babasını suçlamıyor Mete.


Aile içi şiddet, o ailede yetişen çocukların ruh durumlarını etkileyen en önemli neden.

Babadan şiddet gören anne, bu duruma katlandığında, bir zaman sonra, çocukları üzülseler bile anneyi fedakar görmüyorlar. Onu "ezik"likle suçluyorlar. Tersi durumlarda oluyor. Annenin çok baskın olduğu aile düzeninde, bu kez ezik erkek baba, çocuklarına hiç te iyi örnek olmuyor ne yazık.

Özellikle gelir düzyi daha düşük olan ailelerin çocukları, agresif, kavgacı, intikamcı olurken, gelir düzeyi yüksek olan ailelerin çocukları daha farklı eğilimlerle, aile içinde ki durumu görmezden geliyorlar.

Sonuç farketmiyor!

Mutsuz, doyumsuz, problemli bireyler.

İlişkilerinde başarı sağlayamayan, çekingen ya da fazla cesur kişiler...


Dizi oyuncuları, dizinin doğası gereği abartılı rol sergileyebilirler. Amacı, izleyiciye en uç örneği göstermek.


Bense gerçek yaşamda 17 yaşında bir kız çocuğunun, ufacık bir kıvılcımda babasının üstüne atladığını, boğazına sarıldığını gördüm! Yüzü Mete'nin yüzünden farksızdı. Tek fark gülmüyor, sadece ağlıyor, haykırıyordu! Aileyi tanıdıkça çocuğun nedenlerini çözmek zor olmadı.


7 yaşındaki çocuklarını uyumsuz davranışları nedeniyle psikoloğa götürmek isteyen aileye, bir psikiyatrist hocamın verdiği yanıt tokattır, "Siz önce kendiniz için psikiyatristten randevu alın!"


Derler ya, doğurmak kolaydır, önemli olan yetiştirebilmektir.

2 yorum:

  1. Birçok insanın yaşamı birbirine benzer. Ali Kaptan'la zaman zaman benzeştiğimiz noktalar oldu ama tek farkımız ben çook erken çarkedebildim yaptığım yanlıştan...
    Şimdi düşünüyorum; batılı ya da, yerli, esmer ya da sarışın bir kadın uğruna bütün bir aile nasıl böyle darmadağın edilir.
    Hangi karasevda, hangi şehvet, hangi tutku insanı bu psikoza sokar bilemiyorum...

    ... Hanımın Çiftliği de orjinal haliyle başladığında çok harikaydı, ama yazarın (Orhan Kemal'in) orjinal hikayesini bitirmeden kendi zırvalıllarını pazarlamaya kalkışan yeniyetme senaristler bitirdi O güzelim diziyi.

    Umarım Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin senaristleri ve yapımcıları da aynı hataya düşüp; diziyi gözden düşürüp ayaklar altına atmadan yerinde ve zamanında bitirme akıllılığını gösterirler.

    ... Her zamanki gibi yine keyifli bir Belikçe yazısı okudum. Çok sık giremesem de twittera her geldiğimde bir dost kapısı olarak uğramadan çıkamıyorum bu Blog'a..

    Selamlar

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler İbrahim.;)
    Dizide sadece aldatma yok zaten. Ali'nin şiddet yanlısı baba olduğunu ilk bölümlerden anlamıştık. Carolin bardağı taşıran son damla oldu ama ne damla!;(
    İzliyoruz, inşallah dediğin gibi olur, çok dallandırmadan verilmek istenen verilir.;)
    Sevgiler. Hep beklerim.

    YanıtlaSil