21 Kasım 2010 Pazar

Acun Ilıcalı


Acun Ilıcalı...

Geçen gün Twitter'da hakkında şöyle bir espri yapıldı; "Acun'mu Show Tv'den çıktı, Show Tv'mi Acun'dan?"

Eğer ben Acun olsaydım, ve bu espriyi okusaydım, kendimle gurur duyardım!


Acun Ilıcalı, 1972 yılında Edirne'de doğmuş, Erzurum Ilıca kökenli ailenin oğludur. Kadıköy Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra, okumak istememiş, televizyoncu olmayı tercih etmiş.

İlk televizyonculuğu Beşiktaş muhabirliği olan Acun, sempatikliği ve girişkenliğiyle kısa sürede tanınmış, Şansal Büyüka ekibine girmiş ve Televole macerası başlamış. Kendisine ait bölümde, dünyayı gezmiş, röportajlar yapmış.

Günümüzde pek çok kişi, "Aman biz senin "marabaa Televole diye plajlarda gezdiğin günleri biliriz..." gibi sözlerle, biraz da aşağılamaya çalıştıkları Acun hiç yılmamış!

Daha sonraları bu bölüm, Acun Firarda olarak yayınlanmaya başlamış, ve Acun tam tamına 105 ülke gezmiş, ve bizlere bu 105 ülkeyi, aklımızda kalan renkli görüntülerle tanıtmış.

Artık herkesin tanıdığı bu sevimli insan, 2005 yılında Acun Medya'yı kurmuş, ve ülke çoğunluğunun izlediği pek çok yarışma/show programına imzasını atmış. Üstelik programların içinde sunucu, jüri olarak yer almış, programlarına hep sahip çıkmış, hakim olmuş.


Ben kendisini "Var mısın Yok musun" show programında yakından izleme şansı buldum. Kısaca o çekimlerden sözetmek isterim, bu sevimli, neşeli insanı daha iyi anlatabilmek adına.

Kendisinin "efsane yarışmacılar" diye nitelediği kişilerdi kutuların gerisinde olanlar. Sonraları pek çoğu "Survivor" macerasında yer aldılar.

Program başlamadan önce, yarışmacılar kendi aralarında şamata yapıyorlar, fotoğraflar çektiriyorlar, gülüşüyorlardı. İzleyiciler de onların bu doğal hallerini izliyor, aralarında konuşuyorlardı. Salona neşeli bir uğultu hakimdi. Sanıyorduk ki, birazdan Acun gelecek, ve biz çok eğleneceğiz!

Yanılmışız...

Acun sahneye çıkmadan önce, tüm görevliler herkesi susturdu, yarışmacılar yerlerini aldılar ve salonda çıt çıkmazken Acun sahneye çıktı.

Ufak tefek sayılabilecek, yumuşak ama sert bakışlı bir adam...

Yerine geçti, ve önce yarışmacılara, sonra izleyicilere, gülümsemeden, ciddi bir ses tonuyla program kurallarını anlattı, nerede alkışlanacağını, nerede susulacağını anımsattı... ve çekim başladı!

Biz izleyiciler, tamamen Acun'un direktifleri doğrultusunda, bizi yöneten bir ekibin komutasındaydık. Çıt çıkaramıyorduk, onlar işaret vermeden. Arada program gidişatına sekte vurmak isteyen izleyiciler uyarılıyor, hatta salondan çıkarılıyorlardı.

Sessizce izledik, televizyonda gösterime konduğunda müzikler ve cıngıllarla desteklenip muhteşem bir şova dönüşen kutu açma programını. 3 saat kadar sürdü çekim. Bitiğinde hiç kimse eğlenmemiş, hatta sıkılmıştı. Oysa tv başında izlerken program nasıl canlı, nasıl insanı esir alıveren bir showdu!


O gece anladım!

Acun'un başarılı olması kaçınılmazdı!

O işine çok saygılı, izleyenine saygılı, en ufak bir hatada en yakınını azarlayabilecek kadar programına önem veren bir insandı.

Çok ciddiydi!

Titizdi!

Program televizyonda yayınlandığında biz hep onun güleryüzünü görüyorduk ya... evet, gerçekten hep gülümsüyordu çekim sırasında. Çünkü başarıyordu! Ve yarışmacıları ona saygı duyuyorlardı ne kadar samimi olsalar da.


Ve durmuyor, yeni formatlar arıyordu. Buluyor, bizlere sunuyor, ve ratingleri altüst ediyordu.

Hepimiz bir şekilde, bu programlara göz atıyor, izlemeye başlıyorduk. Hatta eskilerin deyimiyle müptelası oluyorduk!;)


Çünkü bunları bize sunan kişi, işine inanan, ciddi bir kişiydi, hakkında tüm söylenenlerin aksine!


Şimdi...

Bu programlar gerekli midir? Bizi bu programlarla uyutuyorlar mı? Biz 3 saat tv karşısında bu insanların kutu açmalarına, dans etmelerine, oraya buraya zıplamalarına, yeteneksizliklerini sergilemelerine mahkum edilmek zorunda mıyız? vsvsvs eleştirileri var ya... gereksiz!

Bu yarışmaların, showların pek çoğu dünya televizyonlarında yerini bulmuş, ilgiyle karşılanmış hatta rating rekorları kırmış programlardır. İzleyicisi vardır, hele program sahibi işini ciddiye alıyorsa, tadından yenmez!

Evet, biz pek çok problemimizi halledememiş bir ülkeyiz. Ama bu demek değildir ki eğlenmeyeceğiz. Eğlenceye yönelik her program kişinin deşarj olmasına aracıdır.


Ama bizim öyle kemik bir "entel" takımımız var ki... kusura bakmasınlar ama galiba neyi eleştirmeleri gerektiğini ya bulamadılar, ya da meyve veren ağacı taşlamak doyuma ulaşmanın en kestirme yolu diye düşünüyorlar ve Acun'u kurban ediyorlar. Yazıktır! Eleştirilecek pek çok bedava program varken... Acun'u eleştirmek hatadır!

Programlarını seversiniz, sevmezsiniz, izlersiniz, izlemezsiniz... ama takdir kısmında eleştirirseniz ben buna karşı çıkarım! Hele izleyip, sadece eleştirmek için olumsuzluk yaparsanız daha da karşı çıkarım!

Önemli olan yaptığın işe saygıdır. Acun işine saygılı oldukça, daha pek çok show'a imzasını atacak, ve disiplinli yönetimi ile başarılı olacaktır.




3 yorum:

  1. Kesinlikle her sozune ,noktasına katiliyorum yazdiklarinin.
    Çok da güzel izah etmişsin durumu...

    YanıtlaSil
  2. Ben işine saygılı insanı takdir edememezlik edemem Girl-On-blog. Kaldı ki Acun artık çok kişinin izlediği programların yapımcısı.Ve kimseyi ezmiyor, kimseyi olduğundan fazla görmüyor. Bunlar meziyet.

    YanıtlaSil
  3. Güzel yazı ve doğru tesbitler

    YanıtlaSil