9 Ekim 2011 Pazar

Benim yağmurlarım

Yağmurla uyandık ya bu sabah

gökyüzü simsiyah olunca, mecburen ilk yaptığımız eylem, elektrik düğmelerine basmak oldu, evimizin içini sahte bir gün ışığıyla aydınlatmak için.
Hele benim gibi, gece aydınlanmak için bile, sadece mum kullanan insanlar için felaket bir durum, gündüz evi ampul ışığıyla aydınlatmak.

İtiraf ediyorum

Bu sabah yağmur var İstanbul'da şarkısı, melodisinin güzelliği ötesinde pek bir anlam taşımıyor benim için.
Belki de, hiç bir yağmurlu günü sevgilime sarılarak, şömine karşısında elimde aperatifim, önümde mısır ya da cipslerimle geçirebilme şansını bulamadığımdandır.
Öyle fonda hafif bir müzik, elde kadehler (duruma göre kahve çay olabilir elbet), battaniye altında mırıl mırıl sohbetlerin kahramanı olamadım ki hiç, kalkıp bu durumların fantazisini yapayım.
Hayal gücüm, bu yağmurda kapalı anlayacağınız.
Hatta
öyle anılarım var ki, bırakın camdan dışarı bakıp hayallere dalmayı, aklıma ilk gelenler bunlar olduğundan sevmem yağmuru filan.

Aklıma, camdan içeri istemsiz girip, evin döşemesini küçük bir tepeye döndürmesi gelir;
Kabaran parkelerim, gökyüzünün yağmuru döküşünden daha hızlı akan gözyaşlarım ve gökgürültüsünü bastıran höngürdemelerim. Ha pimapen tamiri ödediğim faturayı yazmıyorum.
Bir keresinde semt pazarında yakalandım çılgın yağmura.
Olacak ya işte, brandaları tutan iplerin boşanıp, üstünde biriken suların gazabına uğrayan en az 20 kişiden birisi ben olunca buyur romantikleş.
Yanımdan geçen, otomobil uçar gider'in başrol oyuncusu olma potansiyeli olduğuna inandığım genç adamın, kenarda biriken yağmur sularını, daha 3 gün önce, nerdeyse servet ödeyerek aldığım blucinimi çamura bulaması?
Ha durmasına durdu, pişkin pişkin "gideceğiniz yere bırakayım" teklifinde bulundu. Bazılarınız "ay ne romantik bir tanışma" diye bile geçirebilirsiniz içinizden. Neyse ben ne tepki gösterdiğimi yazıp, öfkenize hedef olmayayım hiç.
Vapurda yakalanmışlığım da vardır, bildiğiniz korku filmi.
Ne martı uçar tepenizden, ne de güvertede sarılmış oturan aşıklara rastlayabilirsiniz. Korkudan büyümüş gözlerle, bildiği tüm duaları okuyan yolcular, rengi simsiyah denize bakmamaya özen gösterirler sadece.

Ve 2 sene önce...

Hani haberlerde, yağan şiddetli yağmurla evlerini, arabalarını, daha ötesi canlarını kaybeden vatandaşlarımız var ya, onlar gelir aklıma!
İkitelli'de oturan felaketzede arkadaşıma ulaştığımda, onun sesinden önce duyduğum, kurtarma helikopterlerinin korkunç uğultusu gelir.

Yıl olmuş 2011, hala evinin damını onaramadığı için naylonla kapatmaya çalışan yoksullar gelir.

Şehrin bir ucundan bir ucuna, 3-5 lira para kazanmak için, ayakkabılarını çamurlara batıra çıkara tabanlarını deldirmek uğruna koşturmak zorunda olan anne babalar gelir.

Güzeldir yağmurun kokusu, bereketi

Yeşilin yağmurla beslenmesi güzeldir
Güzeldir tarladaki ekinlerin yağmurla büyüyüp, boy vermesi.
Bunları severim.
Hatta yaz yağmurlarının, ardından çıkan gökkuşağının renkleri altından geçebilme ümidimi de severim.

Ama

Ne kadar romantik olursam olayım, yağmur hayatım boyunca ekstradan bir romantiklik katamadı bana.
Hele öyle camdan bakıp, "şehir pislikten arınıyor" efsanelerine hiç mi hiç inanmadım. Çünkü hiç olmadı öyle bir şey.

Kısaca

Yağmur romantizmi hep işsiz zengin fantazisi olarak yer almıştır, kafamda. Alınmayın darılmayın.
Ha, aşkın ilk günlerini yaşayan taze aşıkların, dam altına sığınıp, birbirlerine yaklaşıp, "minuminu" garip mırıldanmalarla, birbirlerinin burnuna dokunma eylemleri olabilir elbet
ama 3.seferden sonra bu eylem bile anlamsızlaşır, uyarayım bak valla.
Yağmur sadece zenginler için romantizmdir.
Geri kalan kocaman bir halk kitlesi içinse sadece felaketin habercisidir.
Bence böyle.

Not: Yazmam gerekir, yağmurlu bir günde, battaniye altında, film izleme eylemi yapmadım ama karlı bir havada bu fantaziyi yaşamış biriyim. ;)
Dışarda, buz tutan yollarda vıjj vıjj kayan arabaların oraya buraya çarpmama telaşını izlememek için, perdeleri sımsıkı kapatarak.
Galiba "aşkın" ilk günleriydi...

3 yorum:

  1. Yağmurun her tür yağış şeklini her ortamda tattım. burada yaniden anımsadım. teşekkür ederim. :))

    YanıtlaSil
  2. bunu daha sık yapmalısın yazı dilin çok güzel hatta bir roman denemelisin eminim bir solukta okunur iyiki varsın @ayberkayberk17

    YanıtlaSil
  3. Yağmur yağmış inceden ve hafif bir serinlik var omuzlarımızda gezinen.
    Taze toplanmış çileklerde toprak kokusu,
    Ellerinde kalmış kırmızılar…
    Piti kareli masa örtümüzün üstünde,
    Bir demlik çay ve senin için pişirdiğim üzümlü kurabiyeler.
    Tahta sandalyede oturuyorsun, yorgun.
    Normalde hiç hoşlanmazsın aslında sen, ayakkabının arkasını ezmekten.
    Fakat şuan umurunda bile değil, ne arkasına bastığın ayakkabı nede teninde gezinen çamurlu lekeler.
    Sırf sen seviyorsun diye, saclarım açık, doğal, dalgalı…
    Beyaz elbisem bileklerime kadar.
    Oturduğum yerden kalkıp yanına geliyor, önünde eğiliyorum.
    Dizlerine bir öpücük konduruyorum.
    Soğuk dudaklarım tenini ürpertiyor…
    Bakmıyorsun yüzüme, bakamıyorsun belki de,
    Fakat saçımı okşuyor çilek kokan ellerin
    Gitmesen..? diyorsun
    Öyle içten…
    Ve yine,
    Gitmekle kalmak arasında izbe bir çıkmaz sokakta körebe oynuyoruz.
    Söyleyemediklerimin ötesinde, gizli, saklı bir yerlerde…

    YanıtlaSil