20 Mart 2011 Pazar

Aslında yazmayacaktım

Gecelerden bir Cumartesi gecesiydi.
Haftalar sonrası, doyasıya eğlenmek, kafa dağıtmak, günümüz deyimiyle "reset" atmak ve elbet can dostlarla sohbetin doruğuna varmak için, kendimi özgürlüğün o doyumsuz tadına attığım gece.

Bir Cumartesi gecesi.

Mutlu bir geceydi. Yani "bencilce" mutlu bir gece.

Eve döndüğümde tarih henüz ertesi gün olmamıştı. Ve aynı günün öğleden sonrasında başlayan duruşma halen devam ediyordu! Nedim Şener ve Ahmet Şık duruşması.

Nedim ve Ahmet... gözaltına alınmaları bile başlıbaşına tartışma konusu "olmayacak", bu iki insan için, mutlu bir gecenin ardından, o ayaz gecede, sıcacık evimde sonucu beklemek can sıkıcılığına sadece 1 saat dayanabildim.

Beşiktaş Adliye'sine ulaştığımda, tanık olduğum ilk görüntüler, cılız bir kamera ve gülüşmelerle konuşan ufak bir kalabalıktı. Twitter'cıyız ya, anında bunu paylaştım.

O ne?

"Neee??" "sen kimsin ki?" "saçmaladın" "yanlış yerde olmayasın" veryansınları... Daha da acıtıcısı, sırf canımı acıtmak amacıyla benim orada reklamımı yapmak amacıyla olduğumu düşündüren, aşağılayan bir mesaj!

Yok, görüntü buydu. Hava çok soğuktu. Duruşma başlayalı saatler olmuştu.

Böyle anları yaşamayanlar bilmezler.*
Gerginlik arttıkça insanlarda farklı bir dayanışma başlar, gülümsemek hatta kahkahalar attıracak sohbetlere koyulmak, çaresizce kenetlenmek bir moral verici kahkahanın suniliğinde ve elele tutuşmak, ya da gönülden gönüle köprü kurmak.

Çay dağıtıldı o ilikleri donduran gecede.

Arabalarında bekleyenler, bu insancıl paylaşıma ortak olmak için meydanı doldurunca kalabalık arttı.
Tatsız, tatlı bir sohbet hakim oldu geceye.

Duruşmanın ilk dakikalarından beri orada olanlar, strese, soğuğa dayanamayıp arabalarının içinde ısınmaya çalışanlar, şimdi herkes orada, ayakta, dağıtılan çayın sıcaklığında yeniden kenetlenmişler, olası bir sonuca hazır ama isyanda, gülümsetebilecek konu arayışlarında. Espriler, ortamı ısıtacak gayretler... ama hep bir tedirgin bekleyiş, gözler, kulaklar demir kapının ardındaki mahkeme salonundan gelecek haberde.

Sıranın kendisinde olduğuna inandığımız birisine sordum, "korkmuyor musun?" Gözleri gülümsüyordu, ki bu gülen gözler sonrası için umudumdur, "hayır" dedi.

Konuşuyor, anlatıyor, gülüşüyorduk.
Arada hesaplaşıyor, arada hesap soruyor, arada neyin hesabı abi bu? sohbetlerinde...

Saat 7'ye geliyordu.
Tutuklanma kararı çıkmıştı.
Uykusuz yorgun kalabalık, ve neden orda olduğumu anlayamayan, hala beni karalama çabasında ki kişilere inat, o can'ların arasında ben, "Nedim, Ahmet çıkacak, yeniden yazacak!" sloganı atıyorduk.
Sadece buydu!
Siyasi slogan atılmayacaktı.
Bozanlar uyarılıyor, Ahmet için Nedim için yüreklendiriliyordu insanlar, özgür basın için!

Onlar çıktılar.
El sallayarak uğurladık.
Ben ağladım o an, tutunamadım hiç bir şeye.
"Korkmuyorum" diyen, upuzun saçlı, ama artık gözleri o anın gereksizliğine isyan eden, ya da bu sonucu baştan beri bilen adam bana sarıldı. Adımı sordu. Adımı ona söyledim. Gurur ve inançla.

Beşiktaş'ı Üsküdar'a bağlayan motora bindim.
Titriyordum, ağlıyordum.
Yanıma birisi oturdu.
"Keşke herkes sizin kadar duyarlı olabilse" dedi.


Gecelerden bir Cumartesi gecesiydi.
Ve beni, o ortamda olmadığı için, sinir bozukluğunun insanlara neler yaptırabileceğini düşünemedikleri için, saçmasapan suçlayan zihniyete yanıt veriyorum.
Olmam gereken her yerdeydim!
Hatıra fotoğrafı çektirmek için değil.
Ve siz beni hiç tanımıyorsunuz ki...

küçük bir not: Yok!
bir not daha: Bu yazı da orada olan hiç kimsenin adını yazmamam kasıtlı değil, yazmadım çünkü bu bir kim vardı, kim yoktu, neden vardı, neden yoktu, neler konuşuldu sohbet yazısı değil.
son not: Kimin bana ne yazdığını yazmaya gerek yok, bu yazıyı okumayacaklarını da biliyorum. Amacım saçmasapan çocukca hesapların peşine düşmek hiç değil. Gereken tek cümleyi o gece yazdım, "gelsenize, ben buradayım!" Bu, kendimi ispatlamak için değil, ortamı yerinde yaşamaları için davetti sadece.

* Böyle anlar; sonucu az çok bilseniz bile, kabul etmek istemeyerek, umutsuzca umutlu bekleyişlerin yarattığı gerginlik anları. İnsanın mantıksızlaştığı, sonucu duymayı istemiyorcasına, gündelik yaşamı sürdürme gayreti anları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder