5 Ocak 2011 Çarşamba

Kısa kısa vol:2

Dün kaldığım yerden devam etmeden önce yazmam gerekir, bu yazılar Cüneyt Özdemir'i karalamak amaçlı değil. Okuyanların çoğunluğu Twitter'dan, ve hepimiz Özdemir'in 2 gece üstüste yazdığı tweetleri okuduk. Çocuk şımarıklığı konusunda tam kendisine hak verecekken, konuyu Beyaz Türk'lere, oradan içkili mekanlara polis baskınlarını savunmaya getirince... sadece ben değil, pek çok yazarımız aynı konuyu gündeme getirdiler. Bloglar biraz kişisel arşiv kabul edilirse, bu kısa notlar biraz da ileride konuları kendime hatırlatmak.

30'lu yıllardan kalmış, amacı çocuğun ruh sağlığını korumak olan kanun tutarlıdır. Çocukların bar pavyon, meyhane gibi yerlere aileleri tarafından götürülmesini yasaklar.
Ne var ki, geçen asırdan kalan bu kanun, yaşam koşulları epey değiştiği halde güncellenmemiş. Günümüzde, kanunun çıkarıldığı zamanlarda genellikle erkeklerin mekanı olarak anılan meyhanelerin yerini, "içkili aile lokantaları" aldığı halde kanun o günün şartlarına uygun kullanılmak istenince haklı olarak isyan edildi.
Amacım kanunu tartışmak, değişen koşullara uygunluğu hakkında uzun yazmak değil. Bu konu çokca yazıldı, okuduk.

Konunun beni ilgilendiren kısmı daha farklı.
Aile ortamı, çocuğun alışkanlıklarını kazandığı ilk sosyal ortamdır.
İleride ki davranışlarının temelinde, aileden kaynaklı yaşanmışlıklar yatar. Ailesinden prensipli ama özgürlükçü bir eğitim almış, otokontrol öğretilmiş, aşırılıkların insanın başına ne gibi olumsuzluklar açabileceği örneklerle anlatılmış çocuklar, daha sağlıklı bireyler olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Çocuğu kısıtlamak, ona yasaklar koymak yerine, neden kısıtlandığının onun anlayabileceği bir dille anlatmak en doğrusudur. Doğruyu ve yanlışı göstermek anne babanın temel görevidir. Tabi ki bunları çocuğa öğretirken, öğretilenin tam aksi davranışlar, çocukta çelişkilere neden olur, kaçınmak gereklidir.

İçki, marketlerde 18 yaş üstü herkese satıldığına göre yasak değil yasaldır.
Gündelik yaşamın içindedir, kutlamalar, keyifli paylaşımlar, düğünler vsvs nin değişmez arkadaşıdır.
Ortalama bir aile yaşamında, çoğunlukla hafta sonları keyif almak amacıyla tüketilen bir üründür.
Çocuğun, yaşamda varolan her gerçeği öğrenme hakkı olduğunu varsayarak, içkinin ne olduğunu bilme hakkı vardır. Zararlarını, doz aşımı halinde bünyeye ve sosyal yaşamına vuracağı sekteleri anlatmak yine anne babanın görevidir.

18 yaş altı çocuklar, dışarda geçirilecek gecelerde genellikle aileyle beraberdir.
Uzayan geceler, içki kullanmayan çocuklarda sıkıntıya yol açtığından, çareyi çevrelerindeki yaşıtlarıyla ortalarda gezinmekte bulmaktalar. Bu nedenle, çocukların evde bırakılmasının daha uygun olduğu düşüncesindeyim. Ama bu düşüncemin nedeni tabi ki, içki içilen ortama çocuğun götürülmemesi gerekir anlamında değildir. Onlar daha sağlıklı bir ortamda, hem daha mutlu, hem sıkılmadan vakit geçirecekler, böylece çevreye rahatsızlık vermeyecekler, sıkıldıkları ya da uykuları geldiği için anne babayı da huzursuz etmeyeceklerdir.
Yani bir çocuk, kanun zoruyla, yasaklarla değil, kendi sağlığı açısından uzun sürecek gecelerde, içkili mekanlara götürülmese daha doğru karardır, kutlamalar dışında. Özdemir'in söz ettiği gece yılbaşı gecesidir. Ve bunun şikayet konusu yapılması, anneleri "şımarık beyaz Türk" olarak etiketlemesi, o gecenin doğasına uygun olan gürültüyü bahane ederek, çok eskilerden kalan kanunun uygulanmasını haklı bulması bana göre yanlıştır. O gece orada yer alan çocukların çevreyi rahatsız eden davranışları olmuşsa, bu aile eğitimlerinin eksikliğinden daha çok, gecenin fazla uzun olması, çocukların sıkılmasından kaynaklanan bir durumdur. Fazla rahatsız olan kibarca aileyi uyarabilir. Uyarıdan sonra aynı şımarıklık sürüyorsa, o zaman gerçekten bir eğitimsizlik sözkonusudur, şikayet hakkımız saklıdır.

Küçük bir not: Bu konular biraz mesleki, ve çocuğu olmayanlar için sıkıcı farkındayım.;) Söz, yarından sonra kısa kısa dedikodularla sürecek... ;)

1 yorum:

  1. Her şey çok güzel, yazdıklarınıza ve tarzınıza saygımız sonsuz. Amma ve lakin; Cüney it Öz demir ve ölmüş ama , gözü çöplüğünde kalmış dönme a. hakan hakkında bir yazınızı daha okumak durumunda kalırsam sizi de silmek zorunda kalacağım kusura bakmayın.. Tabansızlar hakkında bişeyler yazarak taban kazanmak yanlış olur kendi nezdimde.. Sizi seviyorum ama yazıtlarınızın da bunlar üzerinden gitmesini sevdiğim bir yazar için "zul" sayarım ve çizer geçerim.

    SAYGILAR..sevgiler.. ya da orta anadolunun taşrasından selamlar...

    YanıtlaSil