18 Ocak 2011 Salı

Gecenin bir yarısı


Uyku kaçar mı?
Kaçar!
Gün boyu koşuşturmuşsan, çok yorulmuşsan, daha hava kararmadan "akşam olsa da yatsam" uyuşukluğunda, ama bir o kadar da "hadi şu işim de çıkıversin aradan" telaşında, vücudun, beynin yorgun düşmüşse...
Bu uyku kaçar inadına!
Uyku kaçınca, yaşanmış, yaşanması olası ne varsa, tilki kılığına bürünür, başlarlar birbirleriyle kovalamaca oynamaya beynin kıvrımları içinde. Haa bir de öylesine ustalaşmışlardır ki, birbirlerine kuyrukları değmez!
Biri, geçmişin en uzak köşelerinden kalan bir anıyı bulur çıkarır, diğeri beyninin içinde gidilecek bir ülkenin haritasını koyar önüne, diğeri vitrinin önünden her geçişte içini çektiğin ama pahalılığından yanına yaklaşamadığın kırmızı pabuçları takar ayağına...
Tam bir duygu karmaşası!
Ne tam olarak bir düşünceye konsantre olabilir insan, ne plan yapabilir, ne program.
Bir de inadına sımsıkı yumuludur gözler, ayaklar iyice karına çekilmiş, ana rahmindeki en saf haline bürünmüş, hani böyle daldı dalacak durumdayken... ıh ıh!

Uykuyla inatlaşmayı oldum olası sevmem.
Uyuyamıyorsan kalk, bir eylem yap.
Tabi başkalarını uykudan uyandırmadan.;)

2 gece önce arkadaşımın uykusu tutmamış. Gösterdiği tüm özene karşın, dolaptan süt şişesini almak isterken, elinin su şişesine çarpmasıyla oluşan zincirleme buzdolabı kazası...
Mutlu mesut bir rüyanın tam ortasında, mutfaktan gelen müthiş gürültüyle, rüyadan alacakaranlık kuşağının baş oyunculuğuna dikey geçiş yapmış gibi hissetmeyeyim ne edeyim?
Fırladım yataktan.
Yere dökülmüş süte çaresiz bakan arkadaşım, beni görünce, artık nasıl bakmışsam, durumu açıklamayı boşverdi, yerleri temizleme çabasına girişti.
O andaki süt dökmüş kedi hali beni eğlendirmedi değil.;)

Saat sabahın 3 buçuğu suları...

Sakince tezgahın üstünde duran galetalardan birisini alarak, "Efes Pilsen takımının adı ne olur sence?" diye sordum.
"Gecenin bir yarısı bana ne Efes'ten Pilsen'den?" dedi, işini sürdürdü.

Galetayı çiğnedikçe, dişlerimden çıkan korkunç sese aldırmadan, "Heykel gerçekten "ucube"mi sence?" diye sordum bu kez.
"Saçmalama" dedi bu kez öfkeyle. "Sanatçının eseri sorgulanmaz..." diye kestirip attı, aklıma Selahattin Duman'ın bir heykel sergisi gezisini anlatan yazısı geldi. Beyefendi gezdiği sergide bir eseri anlamayınca sormuş, "bu bir at, sanatçının dışavurumu" diye yanıtlamışlar, o da yorumlamış, "iyi ki dışavurmuş, kızıp kafamıza vursa nolurdu bu ata benzeyen heykeli?" diye yorum yapmış!
"Ucube'yi sanattan anlamayanların kafasına vurmak..." filan diye geveliyordum ki, "ay işin mi yok senin geceyarısı, kalk yardım et biraz." diye söylendi.

Duymazlıktan geldim. Bana ne, döken saçan, beni hayallerimden uyandıran o!

"Adnan Polat istifa etmeli, bu rezaleti temizlemeli." diye sürdürdüm.
Sustu.
"Ya asıl o değil de, sigara yasağı derken, içki yasağına ne buyrulur?"
Sustu.
"Hele şu yandaş medya... Hadi onların bir adı var, ya sindirilmiş medya? Yani pes..."
Sustu.
"Muhteşem Yüzyıl kaldırılır mı sence? Biliyor musun o yıllarda öpüşme yokmuş! Öpüşme bize daha sonraları Avrupa'dan gelmiş..."
Sustu.
"Düşen işsizlik rakamlarını okudun mu? Geçen yıl bir kaç yüz kişi işe alınmış, düşmüş 3 milyon civarına."
Sustu.
"Şu salıverilen Hizbullahçı'ların kaybolma işine ne dersin?"
Sustu.
Sormayı sürdürecektim ama işi bitti. Bezleri kovanın içine doldurdu, dolaptan yeni bir süt şişesi çıkardı, lıkır lıkır içmeye başladı. Boş şişeyi çöpe atarken, sakince "iyi uykular", dedi.
İkimizde kendi odalarımıza yönelmişken, arkamdan seslendi, "peki ya sen şu Wikileaks dosyaları için ne düşünüyorsun?"
Haydaaa, nerden çıktı şimdi bu unutulmaya yüz tutmuş belgeler?
Sustum.
"Neyseki benzin dört lira olmadı, 3.90'larda hala..." dedi ve odasının ışığını kapattı.

Yatağıma uzandım.

Açılan dosya sayısı, kapanan olay sayısı, faileri hala bulunamayan cinayetler, Mavi Marmara, yeşil bayraklar, coplar, yumurtalar, bibergazı, tutukluluk süresizliği, atananlar, görevden alınanlar, güzel ölenler, türban, yasaklar, apo, cemaat, tehditler, yasaklar, beceriksizlikler, açılan sandık sayısı, geçerli oy sayısı...

Tilkilerin sayısı gerçekten sadece kırk mıydı?
Ya bir türlü tutmayan uykular? Gerçekten yorgunluktan mıydı?

Ya da vadesi dolmaya çeyrek kalmış bir borcumuzu ödemeyi mi unutmuştuk biz?

2 yorum:

  1. "Düşen işsizlik rakamlarını okudun mu? Geçen yıl bir kaç yüz kişi işe alınmış, düşmüş 3 milyon civarına."


    yahu üniversite kontenjanlarını artırıp herkesi üniye alırsa tabi ki issizlik azalır..insanlar okusun ki hepsi diplomalı issiz olsun die :)

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş, çok güçlü bir kaleminiz var.

    YanıtlaSil