4 Ağustos 2011 Perşembe

Terkler kaç kişilik?

Bir kitabında ölüm anını anlatmıştı Aziz Nesin.
Ölmemişti.
Ama yazının başlığı buydu yanlış anımsamıyorsam. Ya da benzer bir şey.
Kalbi sıkışıyor, boğuluyordu uzandığı yatağında. Kalp ilacına uzanmak istiyor, ama gücü yetmiyordu. Çocuklarını yardıma çağırmak istiyor, ama sesi çıkmıyordu.
Kaderine razı, gözlerinin önünden geçen film şeridini izlemeye çalışıyordu.
Ve konuşuyordu hayatla usta.
Kapı açılıp, oğularından biri elverdiğinde kurtuluyordu.
Nesin'le kalp krizi geçiren bizlerde boğuluyor, çırpınıyor, hayatı sorguluyor, bir ümitle kapının açılmasını bekliyor ve kurtuluyorduk.

Ben yalnızım.
Kapım az önce kapandı.
Aralık bırakmıştım belki vazgeçer döner diye.
Kapı rüzgardan mı kapandı, O'mu kapattı yanıtsız kaldı. Bunu artık hiç öğrenemeyeceğim. Öğrenmek neyi değiştirir ki?
Rüzgar kapatsa ne değişir?

Keşke ya da iyi ki kavramlarına aldırmam.
Bazen işte. Ölmeden önce bir insanı arayıp helalleşmişsem "iyi ki" derim de, hemen ardından "keşke ölmeseydi" yi çarpıştırırım.
Ya şimdi?
İyi ki sevmişim mi?
Keşke gitmeseydi mi?

Kapı kapandı.

Çok değil bir saat sonra filandı, ensemde bir çatırdama duydum. Yukarıya doğru şiddetle yayılan elektrik çarpmasına benzer bir şey. Ağrı desen ağrı değil. Çatırdamalar işte. Damarların birbirine vurması, vururken her bir damarın sigortalarının atmaya direnmesi gibi. Hani atsalar geçecek belki.
İşkence gibi.
Yürüdüm evin içinde. Babam yürümenin, hareket etmenin her krizi engelleyeceğini söylerdi. Yolda yürürken yıkıldı!
Aynaya baktım.
Solgundum ama güzeldim.
Saçlarımı sıkıca topladım.
Dudağımın üstünde, istenmeyen bir tüy gördüm, parmağımla çekip çıkarmaya çalıştım, başaramadım.
Hayatım hala film şeridi değildi gözlerimin önünde. Demek ölmeyecektim.
Ya da farklı bir ölüme yolculuktaydım. Adını henüz koymadım.
Ya rüzgarın, ya onun kapattığı kapıya bakmaya cesaret edemedim.
Bakarsam ölecek miydim?
Ölmekten korkmak değildi, gittiği gerçeğinden kaçmak belki? Ya da yapayalnız ölmekten korkmak? Yok, böyle bir ölümü hiç hayal etmedim. Aslında ölümü hiç hayal etmedim ki.

Oysa herkes gidiyordu öyle ya da böyle bir bahaneyle.
Kalandır terkeden derim ben, o malum hala yanıtı bulunamayan soruyu sorduklarında.
Bir ara, eğer ölmezse adını koyamadığım şey, bir kez daha düşüneceğim bunu.
Belki terkler de iki kişiliktir?

Beynimin çatırdaması ilk şiddetinde değil, sızı sadece ensemde, bir de iki kaşımın orta yerinde.
Apartmanımızın girişindeki doktor muayenehanesinin önünde aniden kalp krizi geçirip ölen adamı gördüğümden beri çantamda taşıdığım kalp ilacı çok yakınımda. Olası bir krize hazırım.

Bu gidişine hazırlamamışım kendimi.
Oysa kaç kez sen benden ben senden gittim ama hep döndük ya. Hep daha sıkı sarıldık daha çok sevdik ya. Aşkı, çok sevmeyi, herşeyi iki kişilik dünyamızda kendimizden hiç saklanmadan çıplak yaşadık ya.

Bu gidişine hazırlamamışım kendimi.
Çok ilerde bir gün, çocuklarıma, yakınlarıma günlerden perşembe'ydi diye anlatabilirim, üç ünlemli elveda yazan bir kağıt parçasını parçalayarak.

Daha önce hiç böyle ölmemiştim.
Adını koyamayabilirim.
Ve sen benim öldüğüme hiç inanmayabilirsin.

1 yorum:

  1. Benim aklımda hiç bir şey yoktu.Bekleyenim de yoktu,özleyenimde. Ölümün benden bir kaç arkadaştan başka götürecek bir şeyi de yoktu. Gelmesine hazırdım ama yine de kabullenemedim. O gece aniden havalandığımı hissettim.Uğultu duyuyordum kocaman bir uğultu.Anlamsız gürültüler ve karanlık.Sonra gün ışığı,bir kaç kaybedilmiş dost ve yeni bir başlangıç.

    YanıtlaSil